10
Yorum
37
Beğeni
5,0
Puan
177
Okunma
Bu şiir, bir akşamüstü şehrin omuzlarından süzülen yağmurdan doğdu.
Kaldırımların gölgesine sığınmış bir yalnızlığın,
adımlarını nereye koyacağını şaşırdığı bir vaktin hikâyesi bu.
Biraz üşümüş, biraz yorulmuş,
ama hâlâ içindeki küçük martıyı uçuracak cesareti arayan bir insanın
kendine doğru yaptığı uzun bir yürüyüş…
Yağmur dindiğinde, şehir kuru kaldı belki;
ama şiir,
ıslaklığını kalbinde sakladı.
…ıslak sokaklar,
gömleğinin cebinde sakladığın bir hüzün gibi
üşütür insanı;
ama sen bilirsin,
ben hep en çok yağmurun gölgesine güvendim.
Kaldırımlar,
üstüne basa basa unuttuğumuz eski dostlar aslında;
hangi geceyi anlatsan
aynı sessizlik çıkar karşına,
aynı “ben iyiyim” yalanı,
aynı telaşla içilen ucuz bir teselli.
Bir de şu var tabii:
Hayat, ayakkabı bağcıkları çözülmüş bir çocuk misali
durmadan sendeletir bizi;
düştüğümüzde “büyüdük” derler,
kalktığımızda “yine mi?”
Oysa ben,
sadece bir martının kanadına sığacak kadar
küçülttüm umutlarımı;
belki o yüzden hâlâ uçuyor içimde
tuhaf bir özgürlük arzusu.
Neyse ne…
Bazı aşklar da bu sokaklar gibi ıslaktır işte;
üzerine basa basa geçilir,
ama izi,
her adımda yeniden parıldar.
Sen diyorsun ki “devam edelim”
Ben diyorum ki:
Kaldıysa biraz gönül,
yağmuru bekleyelim—
şairin en iyi bahanesidir nasılsa.
Ve yağmur,
her zaman olduğu gibi
bir şeyleri temizlemek için değil,
hatırlatmak için yağar aslında;
kir, insanın kendi içinde birikir çünkü,
bulutlarda değil.
Bir lamba yanar köşe başında,
ışığı öyle titrek ki
sanki dünya bile emin değildir
kime aydınlık vermek istediğinden.
İroni dedikleri tam da burada başlar işte:
Gecenin gözü görmez,
ama hep en karanlık yerinde bulur seni.
Ben yine o eski banka oturup
kaderle bozuk para atışı yapıyorum;
yazı gelse “kal”,
tura gelse “git” diyeceğim…
Ama para,
inadına dik düşüyor yüzeyi üzerine—
hiçbir karar,
hiçbir vedâ kadar net olmuyor bu hayatta.
Belki de bunun için
gülmeyi unutan insanların cebinde
her zaman bir şiir saklanır;
yürürken düşmesin,
mısraları acıya karışmasın diye
kâğıdı iki kere katlarlar.
Sen bakma benim böyle konuştuğuma…
Islak sokaklar hâlâ anlatıyor bir şeyler:
Diyor ki,
“İnsan en çok üşüdüğünde
kendi yüreğine sarılmayı öğrenir.”
Ve ben,
bu şehirden değil de
kendi içimden geçiyormuşum gibi
yürümeye devam ediyorum—
yağmurun da,
gecenin de,
senin de
hiç bilmediğin bir tarafına doğru.
Ve finalde,
ıslak sokakların bütün fısıltıları
tek bir gerçeğe varıyor:
Bazı yolculuklar
gidecek yer bulamadığından değil,
dönülecek bir kalp kalmadığından uzar.
Ben yine de
üstü buğulanmış bir geceye
adımı yazıyorum usulca;
silinse de olur,
kaybolsa da…
Şair dediğin,
kendi izini değil,
yürüdüğü sessizliği bırakır ardında.
5.0
100% (18)