11
Yorum
30
Beğeni
5,0
Puan
266
Okunma
Bir zamanlar küçük ellerim vardı,
Düşlerimi bir bir dizdiğim…
Ve her düş, gökyüzüne bir merdivendi.
Annemi arardım gölgeler arasında;
Gözlerimde saklı, o sıcak gülüş.
“Ev, insanın içinde yanan bir ateştir,” derdi baba;
Bense sadece oyuncağımın sıcaklığını bilirdim.
Kumlarla ördüm kalelerimi,
Ve rüzgârla konuştum sessizce.
“Özlem, bazen geçmişin en keskin bıçaklarından biridir,”
Diyordu yaşlı bir çınar, köşede.
Bir sabah, düşlerimle kahvaltı ettim;
Ve fark ettim ki, çocukluk,
Bir kere kaybedilir, bir daha geri gelmez.
Ama hatırası, her yudum çayın içinde saklıdır.
Ben, sokak aralarında koşan kız;
Ve şimdi, aynada düşlerini süzen kadın…
Küçük bir gülümseme, bazen bir koca denizden daha derin…
Akşam üstleri, pencere kenarına otururdum,
Ve gölgelerle konuşurdum sessizce.
Bir kuş geçerdi;
Onun kanatlarında çocukluğumun melodisi vardı.
Bazen rüzgâr, saçlarımı okşar gibi eserdi,
Ve ben, kaybolan yıllarıma dokunur gibi titrerim hâlâ.
“Zaman, en acımasız öğretmendir,” derdi büyükler;
Ama ben, her düşte onu kandırmayı bilirdim.
Saklı bir bahçem vardı;
Gülüşlerin, taşların arasında saklanırdı.
Ve ben, o bahçede bulurdum kendimi,
O küçücük kızın kucağında hâlâ…
Ağlayan bir geceyle dost olurdum;
Ve yıldızlar, bana eski masalları anlatırdı.
“Özlemek, ruhun gizli penceresidir,”
Diyordu yalnız bir yıldız, kayarken.
Ve şimdi…
Kadın oldum, koca bir zamanın yükünü taşırken,
Ama o küçücük ellerin sıcaklığını unutmadım.
Çünkü insan, en çok kendini geçmişinde sever;
Ve çocukluk, kalbin en sessiz efsanesidir.
Ve işte…
Gözlerim, zamanın aynasında eskimiş bir fotoğraf gibi;
Ama kalbim hâlâ o küçük kızın oyun bahçesinde koşuyor.
Her adımda, bir anı düşer dizlerime,
Ve ben, kadın olarak,
O minicik yüreğin sıcaklığını taşırım hâlâ.
Çünkü çocukluk, yalnızca geçmiş değildir;
O, ruhun en saf ve en dirençli ışığıdır.
Ve bir gün…
Bütün yaşamın yorgunluğu çöktüğünde omuzlarıma,
O ışık, bana fısıldar:
“Unutma, sen hep o küçücük kızın cesaretiyle yaşadın.”
5.0
100% (9)