10
Yorum
19
Beğeni
5,0
Puan
164
Okunma
O sabah, İstanbul’un gri ve hafif yağmurlu sokaklarından birinde, kadın bir kafede yalnız oturuyordu. Masasında yarım kalmış bir kahve, yanında eski bir defter ve tükenmiş bir kalem… İnsanlar telaşla geçip gidiyordu, ama o, dünyanın hızına inat, kahvesinin dibinde kalan tortuya bakarak düşünüyordu: Hayat bazen bu kadar küçük şeylerde saklıdır.
Kahvenin sıcaklığı dudaklarından aşağı inerken, gözlerinin kenarında bir hüzün çizgisi oluştu. Ama gülümsemesi de vardı; çünkü biliyordu, bazı acılarla yaşamak, bazı umutları ise kendi fincanında eritmektir. İşte şiir orada doğdu: her yudumda acı, her bakışta kahkaha, her sayfada bir ironik hayat dersi…
Ve defteriyle sessizce konuştu: “Seninle anlam kazanan bir dünya var, küçük, ama gerçek.”
Hüzün bazen bir kahve gibi,
İçtikçe dibe çöker,
Bir de şeker gibi umut atarsın içine,
Karışmaz —
Tatlı görünür, ama acı kalır dilinde.
Sonra aynaya bakarsın,
Kendine değil, kalanına.
Göz altların bir hikâye olur,
Dudakların virgül,
Ama cümleni kimse tamamlamaz.
Yalnızlık, saçlarıma dolanan bir rüzgâr,
Sevda, hep bir adım geride bekleyen yorgun bir gölge.
“Biraz daha gitsem mi?” dersin,
Gitmek zaten kadının yazgısı,
Dönmekse deliliği.
Beni bir şehir susturdu bir keresinde,
Bir başka şehir de unuttu.
İkisi de aynı gökyüzüne bakıyordu oysa,
Ama bulutlar bile ikiye bölünmüştü aramızda.
İnsan, en çok kendi kalbinde üşüyor.
Birini sevmek —
Kendi elini ateşe tutup “ısındım” demek gibi.
Ah, ironidir hayat;
Yanan sensin, kül olan da.
Bir defterim var,
Adı “keşke” değil, “neyse.”
Yazdıklarımı okudukça
gülüyorum bazen;
Çünkü kadın olmak,
Kendine bile inanmamakla başlar bazen.
Ben artık büyük sözler sevmem,
Büyük yalnızlıklar doğuruyorlar çünkü.
Küçük bir tebessüm yeter bazen,
Bir bardak çayın buğusunda,
Dünyayı unutur insan —
Ama kendini değil.
Ve ben hâlâ kahvemi karıştırırken,
İçinde ne kadar umut erimedi diye bakarım.
Çünkü bilirim;
Hayat, fincanın dibinde kalan tortuda gizlidir —
Yorumlayabilene aşk olsun.
5.0
100% (8)