24
Yorum
30
Beğeni
4,9
Puan
5507
Okunma


(Merhaba ilkumut..Mektuba son cümleyi düşürdüğüm vakitlerde
öyle bir cümlen düştü ki akşama,ne söylemesi ne de yazması
hiç kolay olmadı..Vakit yeterli olsaydı şayet,bir cümlene
bin mısra dökerdim sayfaya..Olsun..Henüz çok değerli
bir saatim var ve bir slogan ekliyorum mektuba..
Gelecek beklenir mi? Hemde nasıl sevinçle!..Hemde nasıl çıldırasıya!)..
Hafta ortası gökten lapa lapa fesleğenlerini boca ettin..
Ve ben herkeslerden önce eğilip birer birer topladım yerden..
Sen,dünyaya gözlerini açar açmaz ağlayan bebeğin masumiyeti,
bayram şekerine dünyayı değişmeyen çocukların sevinci,
güneşçiçeğimsin..Gör bak..Gökekinli düşbahçemde sere serpe büyüyor
isminden esinli bir masal..Şunun şurasında gelecek Cumartesi’ye ne kaldı..
Merhaba güneşi saçlarında taşıyanım..
Düş madde mi,ses mi,umut mu?..Bunu şairlere sordum.
Şaşırma! bilemediler işte..Felsefecilere ve gezginlere sordum.
Bilemediler..İstinye sahilinde balıkçı çocuğa sordum..
’Gece görünen düşün sabah göğe yansımasını görebilen için
ses ve umudun bileşkesidir’dedi.
O an,ağlardan kurtulmuş mutlu bir balık gibi sevinçle doldu yüreğim..
Merhaba içiçiçekli düşüm..Ben diyeyim saklambaç uzaklığındasın,
birazdan boynundan sobeleyeceğim..Sen de,giden bir salıncağın
dönüş mesafesince boş tuttuk ellerimizi..
Bütün sokaklarım sana çıkıyor..Merhaba dünyanın sokakları o halde..
Sevdana dair ne varsa bir filmle sonsuzlaşıyor..Setin gerisinden bütün perdeler!Merhaba..
Hani akortsuz bir gitarım vardı duvarda sessiz,ıssız asılı duran.
Aldım onu parlatıp bütün tellerini takıp bir güzel sardım yaralarını..
Şimdi her gece ışığınla birlikte en güzel şarkıları derleyip söylüyoruz..
Gelecek beklenir mi? Hemde nasıl sevinçle!..Hemde nasıl çıldırasıya!..
Merhaba geleceği ellerinde gezdirenim..
Kendimi anlatmaya çalışıyorum sana durmadan..
Yalnızca duygu ve düşüncelerimi..
Yaşamımı ve kavgama dair bir şey yazmak gelmiyor içimden..
İçim dışım sen ol istiyorum.Hayatın hep bir yakasındaydım ve
hep sensiz,sesszidi..Bundan böyle diğer yakasına geçip yalnızca
sen olmak istiyorum..Olmam gereken yerde,birlikte ırmağın
denize kavuştuğu kıyıda sere serpe uzanmış en güzel
şiirleri sana okumak istiyorum..En güzel sana bakmak istiyorum..
Herkesin bir düşü var..Benimkisi bu ve tümüyle sana dair..
(Bu düşüm boyuma göre değil mi?)..
Benim düşüm sensin,yani hayalle gerçeğin bileşkesi..
Şimdilik ve kısa bir süre daha,ne var ne de yok olan bir düşümsün..
Biliyor musun üstelik bu düşüm artık yalnızca benim değil
herkesin özlediği bir düş..Kimileri umutla bakıp bir kaç cümle
söyleyiveriyor,kimilerinin fısıldayışlarını duyabiliyorum..
’Dünyanın hali gibi halimiz’..Duyumsuyorum..Nasıl olmasın..
Trende başlayıp güverteye gelene kadar büyüdükçe çoğalan
kocaman olan bir düş benimkisi..
Felsefenin cogitosu ’Düşünüyorum öyleyse varım’,çoğunlukla
’Sana doluyorum öyleyse varım’a akan bir düş..
Bilmiyorlar ’dünyanın halini’ değiştirmeye iki yeminli oluşumuzu..
Anımsarsın sana sokak ressamından bahsetmiştim.Perşembe günü
bir haber aldım..Dünyanın yüzlerini çizdiği büyük caddede
kalbi yavaşlamış birden.Sendeleyip düştüğü kaldırımdan
’zamanında gelen ambulans’ son anda yetiştirmiş hastaneye..
Doktorlar bir süre dinlenmesini öğütlemiş.Şimdi o çok sevdiği
caddeyi gören evinden insanlara bakarak geçiriyormuş zamanını..
Geçen yıl ne yapıp eder gün aşırı yanına kaçardım..
Bahsetmiştim sana bir mektubumda,kendisi isminin kullanılmasından
rahatsız olurdu.Bu yüzden kendisinden bahsedince sokak ressamı abi diyorum..
Tuvaline kimseyi parayla resmetmezdi Fakat yinede bazı insanlar
bir kaç para bırakırdı yere yavaşça..Ne vakit yanına uğrasam birileri
onun o küçük taburesine oturmuş gülümser vaziyette bir noktaya
bakardı..Ressam abi bir yandan çizerken,diğer yandan bana laf yetiştirmeye çalışır
göz ucuyla da ara sıra gelen geçene tedirgince göz atardı..
Onun öyküsü Buca’dan başlayıp Konak’a uzanan uzun bir hüzünler silsileydi..
Günü teorize etmekten ziyade,sorgulamaya-anlamaya-açıklamaya
umutla ve dirençle kavramaya çalışması bende dehşet sevgiye dönüşüyordu..
Dünyayı değiştirmek istediği bir özlemi ve umudu vardı..
Kimsenin kimseyi sömürmediği,horlamadığı,ezmediği bir dünya..
İnsanın mutlu ve onurluca yaşadığı güzel bir dünya..
Biliyordu,böyle bir dünyayı kurabilmek için temel sorun insan..
Çünkü insan güzel bir dünyayı yaşatacak nitelikte değilse,
böyle bir dünyada yola çıksa bile başarılı olamaz..
Onun naif düşü insanın insansallaşması uğruna hep bir mücadeleydi..
Geçen yıl son görüşmemizde seninle karşılaşma olasılığımıza inandığından olacak
seni karşıma alıp mutlaka okumam için Gülsüm Cengiz’in ’umut kıpırtısı’
şiirini kendi el yazısıyla yazmış olduğu bir kağıdı tutuşturdu elime..
O şiiri bu mevsim okuyacağıma dair söz vermiştim..
İnsan bu çağrıya elini yüzünü kapar gelir..Olmadı hüznüne,coşkusuna kıyamaz gelir..
(Gecikmiş ’ödüllerin’ heyecanı yok..Bu yüzden bahsetme gereği duymadım şimdilik..
O gece herkes durmadan annesinden bahsetti..
Nasıl saçlarını taradığını,yüzünü gözünü öptüğünü anlattılar
yola koyulmadan..
’Babasını reddedip’ annesiz kalanlar yolun ortasından yürüyorlardı..
Yürüdükçe kalabalıklaşıyorduk..Herkes birilerine adıyordu ’ödülünü’
Oysa daha dün,bir başına,saksıdaki çiçeğe şiir okuyan kim di?
Gündüz güneşinin sıcaklığı geceyi ısıtmaya yetmiş olmalı ki,
Yusuf,ceketini çıkarıp koluna astı..
Berna,ödülünü yelpaze yapmış yüzünü serinletiyordu..
Salona varana kadar herkeste bir telaş bir telaş sanırsın
yarın sürmanşet senden bahsedecek ajanslar..
Kimse adını değiştirmeyi düşünmemiş.(Buna biraz şaşırdım açıkçası)..
Bir cümleyle ayrıldım geceden..’Saydamsu’ya dairdi ürettiklerim’.Büyük bir
keyifle Sana adadım)..
Bir Mayıs emek ve mücadele gününü Devrimci içtenliğimle kutlarım..
20-27 Nisan 2013..
Yelkenlerimi Gelecek Zamana Açarken-
yıllar sonra verilmiş bir ödülü öpe koklaya
kaldırım değiştire değiştire yürürsün caddade
yalnız bir bankta oturup,
kimsenin üstlenmediği bir düşü sahiplenirsin
üşür ellerin
bir vapur geçer boğazdan
martılar pike yapar umarsızca
uzak bir yolculuğa tutunursun
her an gidecekmiş gibi
kapı önüne bırakırsın bavulu
duyguların kapalı gişe
kadıköy rıhtımında çocukların şen kahkahaları,
parlak bir mıknatıs gibi çekip çıkarır özlemin derinliğinden
iki yakası bir araya gelmez şehrin tam ortasında siluetin resmeder
susarsın
mavikuş cesaret döker başındanaşağı
asil bir ismi enjekte edersin kentin damarlarına
kayıp bir gezgin gibi beşiktaş vapurundan denize atarsın teninin rengini
gök kırılmalarını toplayıp
’Hodan’ diye değiştirirsin Su’nun adını
Gelecek beklenir mi?..Hemde nasıl sevinçle!..Hemde nasıl çıldırasıya!-
ıslığında sevdalı bir şarkının ezgisiyle yürürsün geceye
elinde çiçek pasajından yeşil bir şiir
sehpada bir çift laciverd mum sabaha dek yanar durur
odanın ortasında ahenkle dönen semazenin sesidir içinde
kapının dışında çok üşümüş bir aşk içeri girmeyi düşler
kadraja öyle bir girersinki
baharda tomurcuğa durmuş çiçekler kıskanır gülüşünü
kıskanç yıldızları toplayıp
öyle bir yolculuğa hazır olursun ki smirna’ya
sen bile şaşırırsın
-Küçük Mavikuşum!!
Göğe merhabalar kuşlar mısın bu sabah
Ve gece oldu mu düşlerime girermisin usulca-
5.0
97% (35)
3.0
3% (1)