Sevmek birbirine değil, birlikte aynı noktaya bakmaktır. exupery
Doğan Güneş
Doğan Güneş

Kurutulmuş Çiçekler Gibi Kocaman Bir Aşkın Sayfalarına Ayraç Düşürür Ellerin

Yorum

Kurutulmuş Çiçekler Gibi Kocaman Bir Aşkın Sayfalarına Ayraç Düşürür Ellerin

( 28 kişi )

13

Yorum

35

Beğeni

5,0

Puan

7201

Okunma

Okuduğunuz şiir 16.8.2014 tarihinde günün şiiri olarak seçilmiştir.
Kurutulmuş Çiçekler Gibi Kocaman Bir Aşkın Sayfalarına Ayraç Düşürür Ellerin

Kurutulmuş Çiçekler Gibi Kocaman Bir Aşkın Sayfalarına Ayraç Düşürür Ellerin

’’Ah ne çocuklardık/ele avuca sığmazdık
adanmıştık,inanmıştık/korku yasak tanımadık
imkansızı istedik/kırk kapının kilidin açmadık da/
kırk birinci odaya girdik
bir yar sevdik/kaf dağının ardında
sevmekten vazgeçmedik
aşkı bilirdik/sevmelere doyamadık
vurulduk,umarsız sevdalarda’’Gülsüm Cengiz..Tomurcuk..


Postacısını kaybetmiş zamandayız..

Zaman sadece yaşadığımız şeylerden mi ibarettir,yoksa
zaman,sadece yaşamak anlamına mı geliyor?..
Bir sabah uyanıyorsunuz,bir yanınız eksilmiş..
Belki daha öncesinde kaybetmişizdir fakat kesik parmağın
sonradan başlayan sızısı gibi aynı anda anlaşılmıyor eksilen yanımız da..
Bir sabah uyanıyorsunuz,gördükleriniz karşısında umutlanmamak
ihanet gibi geliyor..
Hayran olduğum bir kabus diyor ki ’Hadi,bütün fotoğrafların gözlerine
ince siyah bant çekelim’..
Sırtından makaslanmış bir filmin içinde söylüyor üstelik..
Bilmiyor,zıvanasından çıkmış günlerde aşk,bir pergel mesafesinde..


Zaman,tarihin akış yönüne aykırı düşen olaylara yenik
düşüyor sanki..Mevsimlerden beklediğini,günlere,
sabah düşünü akşama yormaktan soluk soluğa bir tuhaf
beklentiler silsilesine dönüşüyor hayat..
Yağmurdan buluta,yere düşen bir yaprağın hüznünden
çocukların şen kahkahalarına kadar
İler tutar yanı kalmamış bir çağda nedenli nedensiz umutlar büyütüyoruz..
Kadavraya dönüştüren bir sistemde ilk hücre gibi
insanileşme arayışındaki evrimsel anı zorluyoruz sanki..
İnsanın insana zulmünü hangi umuda sığdırırsan sığdır
umudun şizofreniyle bir akraba oluşu,nispeten dik durmamıza salık veriyor..
Zaman,tarihin akış yönüne aykırı mı ilerliyor yoksa,
kendi gerçek renklerimize dönüşümüzün bir devinimsel
süreci mi bütün olan biten?..
Şairin dediği gibi ’Zaman bir gül,bir yaprak gibi
şiir kitaplarımın arasında saklayamadım
bir ömür boyu iki gözüm gibi bakamadım
doğanın bize armağanı renkler
yargılanıp yakılıyor yalan mı
ormanın yeşili,karanfilin kırmızısı,gülün sarısı
ve denizin mavisi
merhaba demişlerse birbirlerine
suçmu işlemişler
yazık mı etmişler kendilerine
ben renklere yanıyorum
yeni aşklar,mavi denizler
ve yeşil ormanlar dinamitleniyor
düşünebiliyor musun
bir insan kendi kıvılcımına kurban oluyor
bense insanlara yanıyorum’’..Öztürk T..Z Renkler..


Zaman,bir çiçeği bozguna uğratacak kertede tüketiyor mevsimi..

Yine böyle bir zamanda içimdeki ses öylesine bir sırrı paylaşıyordu ki,
öl dese ölebilirdim,öylesine ikna oluyordum ki,anlatamam..
Bazen bir şeylere hazırlıksız yakalanırsın;ve zaman sanki bir süreliğine
sabitler kendini..İçin geçer,uçarı kuşlar dolanır tepende..
Bir yanın olaylara karışır,bir yanın aynı saksıda boy vermiş
iki güzel yaprak gibidir..Aklın,duyguların öylece tırmanır
mutluluğun himalayalarına..Zamanın bütün o keşmekeşliğine rağmen
dialogsuz bırakılmış bir figürana hazırlıksız yakalanmıştım o sabah..
Ah onlar yokmu,onlar birer sessiz sinemalardır ve aslında
elmacık kemiğinden azıcık gülümsemeleri dahi kapalı gişedir her birinin..
Meçhul Figüranla bir masanın aynı ucundaydık,göz göze..Bakışları
bir tanıdık gecikmeydi..Aramızda bir ıssız dalgınlık,aykırı bir hüzün..
Avuçlarımızda bütün yarım kalmışlıkların terli özlemi..
’Ben’ dedi..’Nasıl desem,bir kent elimde kaldı,ama ben çoğaldıkça çoğalıyorum..
Biliyor musun üstelik isimsiz ve kimliksizim..Dahası,herkes en önde olana tuhaf
bir biçimde hayranken hiç ses etmedim’’Meçhul Figüran..
Dedim ya hazırlıksız yakalamıştı beni..Uzunca bir zamandır
beklediğim bir andı oysa..Kalbim yerinden çıkacak gibi,küt küt atıyordu..
Arkamızda pimi çekilmiş bir sahneye çakıltaşı serpiştiren insanların
sesleri birbirine çarpıyordu..O müthiş gürültüden yavaşça uzaklaşıp
bir köşeye çekildik..Olacak gibi değil,burası paklamazdı içimizdeki
birikmiş bin yıllık sözlerimizi..Kaldırımda yürürken bir yandan
konuşuyorduk,bir yandan da kendimize bir yer bakmak için
göz ucuyla sağlı sollu yer bakınıyorduk..Nihayet gözlerden uzak
sığınacak sıcacık bir mekan bulmuştuk..Anlamsız dünyaya aldırış etmeden
seslerimiz,sorularımız,nefeslerimiz bir çırpıda buluşuyordu işte..
Bir figüranın hüznü değildi beni bu kadar sevindiren..
Kayıtsız ve kibirli insanların kokuşmuş sistemden bir parça
yer kapma hırsına karşı, direnen ve içindeki güzellikleri yaşatmasını bileneydi..
Aslında ben kendimi bu dünyaya hep hazırlıksız yakalandığımı düşünürüm..
Bir çoğunun haddinden fazla önemsediğini önemsemediğimdendir belki de..
Yoktan varolmadığımız gibi vardan da yok olmadığımız gerçeğini düşününce
bizi bize bağlayan maddenin çok sonrasının hazırlığını yapmak oldukça
duygusuz ve bencil olmamızı sağlıyor..
Yaşama çok fazla bir anlam yüklemenin insanı kibirli ve
duygusuz kıldığı bir gerçek..
Oysa doğar büyür ve ölürüz..Yaratıcılığı ve sevgi yumağını bir kozada
büyütür gibi çoğaltıp birbirimize serpiştirdikten sonra başka ne isterki insan..
Misal bu an,hani böylesi bir anı yaşayıp hemencecik göçüp gitsem
hiç ama hiç üzülmem..Saf ve duru bir duygunun zirvesinde
sonsuzluğu kucaklamak gibi..
Filimsiz kalmış bir figüranla çaylarımızı tazeleyip telefonlarımızı kapattıktan
sonra kaldığımız yerden devam ediyoruz..
Tebessümle gözlerimin içine bakıyor..Bırak sorsunlar,arasınlar bizi diyorum..
Nasılsa ulaşamayınca bir tuhaf mesaj bırakırlar duygusuz telesekretere.

ilk defa bir mektuba adres düşüyordum..
Geri sayım başladı çünkü..
Ve o ses,kulakları sağır edercesine
durmadan aşağı çekiyor kahrolası rakamları..
Yarım kalmış bir romanın altları kalemle çizilmiş sözcükleriyle
konuşma zorunluluğu olmadan,yarım yamalak deneyimlerin,
yetersiz algılamaların,bir adım ötesindeyiz..
En saklı yerlerimizde bıçak keskinliğinde sakladığımız
cesaret ve kitaplarımızda yok artık..Hiçbir şey kalmadı ellerimizde..
Odalar dolusu şiirler ve ’......’ den başka..

Temmuz son Cumartesi-15 Ağst.14..Cihangir..

Hiç bir mevsime kaptırmadığım şiirler feda ettim yedinci mevsimde
bir ay boyunca
geceler sevdim
uzun şarkılar dinleyip
iki beden büyük insanlar sevdim
ellerinde fettan bir beyazlık
yüzünde bir martının şaşkınlığı,görmeliydin

bir ay boyunca durmadan
gündüzler ve akşamüstleri sevdim
dört cumartesi
okullu oyunlar oynadık
yüzümde çerden çöpten sevinçlerimle
rengimle sokakları boyadık çocuklarla
bir uçtan bir uca
yine de müziksiz tek bir harfe uzanmadı ellerim
şiirden mektuba bütün renklerini denedim mevsimin
bu şehrin denizlerine dalgakıran oldum
ateş oldum
Su oldum
bin mısra döktüm gecenin bir çocuğa devrilen saatinde

Bir ay boyunca
yerle gök arasında bir yerlerde eşzamanlı doğdum
üstümde yakamoz desenli gece
yedi tepe rüzgar dört yanım
çıldırmış ellerimde bir İstanbul hüznü
kendi gezegenine vurgun yıldızın öyküsüydü düşlerim


Yalnız Bırakılmayı Hak Etmeyen Şiir..

Şimdi mevsim Temmuz kalsa böyle hep
gece oldumu denizden devşirdiğim mavinin çiylerini düşürsem ellerine
bizsiz geçen günlere inat
gülsen
gülüşünden bir perde aralansa geceye
susarak dokunsak öteki yanımıza
ay dökülür üzerimize
bu anda
burcu burcu sevinçleri taşar
şımarık Temmuz’un
tek tek komşu evlerin pencerelerinde gezinir şarkılar
dünya döner fakat ’gitmek’ bir köşede
üstünü başını yırtar
düşlerden sıyrılmış bir aşka sığsak
en küçük bir boşluğa yer vermeden
işlese işlese,ta en derinimize
Su’ya öykünen bir yaprak
imgesine adanmış bir şiir gibi

Şimdi mevsim Temmuz kalsa böyle hep
mutlu sonla biten filmler yazsam yoksul kentlere
adressiz mektupların elinden tutsa senle gelen rüzgar
çıldırasıya bir renk çizsem avuçiçine
pervasız bir yangın olsak ilk sözcükte
sabah olsa
üstümüzden gökkuşağı geçse
sonra
alıp başımızı gitsek birikmiş denizaşırı özlemlerimizle
bir mısra sevi
bir sözcük aşk yeter
bir de
içine düşen mavi


-Sen yine de
her zaman böyle güçlü olduğumu sanma
lehçesinde bilmediğim şarkılarla avunuyorum çokça zamandır-

Paylaş:
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Şiiri Değerlendirin
 

Topluluk Puanları (28)

5.0

100% (28)

Kurutulmuş çiçekler gibi kocaman bir aşkın sayfalarına ayraç düşürür ellerin Şiirine Yorum Yap
Okuduğunuz Kurutulmuş çiçekler gibi kocaman bir aşkın sayfalarına ayraç düşürür ellerin şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Kurutulmuş Çiçekler Gibi Kocaman Bir Aşkın Sayfalarına Ayraç Düşürür Ellerin şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
İsmailoğlu Mustafa YILMAZ
İsmailoğlu Mustafa YILMAZ, @ismailoglumustafayilmaz
20.3.2016 12:32:17
5 puan verdi
Kurutulmuş Çiçekler Gibi Kocaman Bir Aşkın Sayfalarına Ayraç Düşürür Ellerin
Şiirin Hikayesini Görmek İçin Tıklayın
Hiç bir mevsime kaptırmadığım şiirler feda ettim yedinci mevsimde
bir ay boyunca
geceler sevdim
uzun şarkılar dinleyip
iki beden büyük insanlar sevdim
ellerinde fettan bir beyazlık
yüzünde bir martının şaşkınlığı,görmeliydin

bir ay boyunca durmadan
gündüzler ve akşamüstleri sevdim
dört cumartesi
okullu oyunlar oynadık
yüzümde çerden çöpten sevinçlerimle
rengimle sokakları boyadık çocuklarla
bir uçtan bir uca
yine de müziksiz tek bir harfe uzanmadı ellerim
şiirden mektuba bütün renklerini denedim mevsimin
bu şehrin denizlerine dalgakıran oldum
ateş oldum
Su oldum
bin mısra döktüm gecenin bir çocuğa devrilen saatinde

Bir ay boyunca
yerle gök arasında bir yerlerde eşzamanlı doğdum
üstümde yakamoz desenli gece
yedi tepe rüzgar dört yanım
çıldırmış ellerimde bir İstanbul hüznü
kendi gezegenine vurgun yıldızın öyküsüydü düşlerim


Yalnız Bırakılmayı Hak Etmeyen Şiir..

Şimdi mevsim Temmuz kalsa böyle hep
gece oldumu denizden devşirdiğim mavinin çiylerini düşürsem ellerine
bizsiz geçen günlere inat
gülsen
gülüşünden bir perde aralansa geceye
susarak dokunsak öteki yanımıza
ay dökülür üzerimize
bu anda
burcu burcu sevinçleri taşar
şımarık Temmuz’un
tek tek komşu evlerin pencerelerinde gezinir şarkılar
dünya döner fakat ’gitmek’ bir köşede
üstünü başını yırtar
düşlerden sıyrılmış bir aşka sığsak
en küçük bir boşluğa yer vermeden
işlese işlese,ta en derinimize
Su’ya öykünen bir yaprak
imgesine adanmış bir şiir gibi

Şimdi mevsim Temmuz kalsa böyle hep
mutlu sonla biten filmler yazsam yoksul kentlere
adressiz mektupların elinden tutsa senle gelen rüzgar
çıldırasıya bir renk çizsem avuçiçine
pervasız bir yangın olsak ilk sözcükte
sabah olsa
üstümüzden gökkuşağı geçse
sonra
alıp başımızı gitsek birikmiş denizaşırı özlemlerimizle
bir mısra sevi
bir sözcük aşk yeter
bir de
içine düşen mavi


-Sen yine de
her zaman böyle güçlü olduğumu sanma
lehçesinde bilmediğim şarkılarla avunuyorum çokça zamandır-

Doğan GÜNEŞ (Doğan Güneş.)
................................... Saygı ve Selamlar...
DenizeDenizden
DenizeDenizden, @denizedenizden
12.9.2014 22:50:59
aylar sonra sana ve siir'in üstünde ucan martilara selam vermek ne güzel , güne düsmüs ne güzel , güne düsmeden önce gönüllere düsmüs o daha bir güzel , selam ve sevgi ile
Sevay
Sevay, @sevay
6.9.2014 01:05:29
Temmuz aksamìn sogugu daha cok üsütür bizi ,sanki bu dizelerdeki hüzün gibi ... Güne cok yakìsmìs siir,,,,kutluyorum...sevgilerle dolu dolu siirlerle kalìn...
ÜNSÜZ ŞAİR...
ÜNSÜZ ŞAİR..., @unsuzsair---
18.8.2014 00:07:21
Dünyayı içine alan çıkmaz sokak, hangi yöne gitmeyi istersen iste... Firak tutmuş paçadan, çekiyor hep çıkmaza doğru...

Tebrikler kaleme; saygılarımla...



Jana Med
Jana Med, @jana-med
17.8.2014 19:39:27


Şimdi şiir kanadında bir çocuk daha büyüse
ne güzel olur
ömür tüketmekten geriye kalan
söz öbeklerine dayayıp sırtımızı
biraz dem almak da gerekmez mi
sonra sonr/a/ gideriz...



Saygılar

KUVVA
KUVVA, @ferhatkeremgil-
17.8.2014 16:31:44
5 puan verdi
"bin mısra döktüm gecenin bir çocuğa devrilen saatinde"

Hımmm...Çokça Ahmed Arif okumuş şair.

Yine de şiirine ruh vermeyi başarmış.

Kutluyorum.
-Ezrak Rahel-
-Ezrak Rahel-, @ezrak-rahel
17.8.2014 08:19:54
5 puan verdi

umudun tohumları olmasa idi yüreğimizde
sanırım kendimize kendimizi eklemezdik sürekli böyle
sewdaydı
çarmıhında bedenimiz
ölüme meydan okuyuşu kelimelerimizin


sahi şair
kanatlarını kendimize vura vura
avuçiçlerinden uzayan dualarla
bir ölümden kaç kez geçilir


teşekkürler şiir için
ki hikayesinde
bir Cumartesi darağacı kurup kirpiklerime
ritmini kaybederken hüzünlü yüreğim




acılarıyla anılanlara selam olsun

saygıyla










-Rezber Camêr- tarafından 8/17/2014 8:22:34 AM zamanında düzenlenmiştir.
Etkili Yorum
Cömert Yılmaz
Cömert Yılmaz, @comert-yilmaz
17.8.2014 01:12:57
5 puan verdi





öyle uzun uzadıya
bir hikayem olmadığı için
satır aralarında kaybolmuşluğum çok oluyor
şimdiki gibi!

*

ellerimizden sımsıkı tut şair
bu hüzün başımıza yıkılmadan
al götür bizi şiirden

*

sana
ve şehrine selam olsun




beren yılmaz
beren yılmaz, @berenyilmaz
17.8.2014 01:05:38
beğendim !!!
Ayrık Otu
Ayrık Otu, @ayrikotu
17.8.2014 00:32:16
temmuz yaramaz bir çocuk olur eteklerine tutunur sevdanın..
buruşuk kağıtlara yazılır sonra ayrılıklar..


merhaba cumartesi..
merhaba..
Etkili Yorum
Gule
Gule, @gule
16.8.2014 20:54:23
İki gözüm, senin Cumartesi günü dediğin ; bu gurbetçilerin pencere önü seansları...biraz da parçalı bulutlu gözleri..ve çokça dönmeyen kuşlarıdır göğün...yani hafta sonu geldiği zaman beni ceset torbası gibi düşün...üstelik eni-boyunu geçmiş bir vaziyette...benim bildiğim ölüyken beden kendine çekilir...ben ise günden güne enlemesine gidiyorum ve bu durum son derece beni rahatsız ediyor...bu gidişle özel sipariş vermemiz gerekecek...yani kendimi sığdıracağım bir tabut bulamam gibime geliyor...biz yerimizi şimdiden ayarlayalım...toprağı boylarken bile cepten para ödüyorsun arkadaş...o kağıttı bu kağıttı sağa-sola koşturuyorsun...işkence resmen...o yüzden yakılıp, külümün bir odada, bir kavonozun içinde saklanmasını ve her el değişinde güzel bir hatıramla anılmayı daha cazip ve mantıklı buluyorum...kemiklerimi de sokak köpeklerinin önüne atsınlar, çöpe gitmesin...ya da Kutna Hora kasabasında yer alan Kemik Kilisesi'nin duvarlarını mı süslemeliyim?..yaklaşık 40 bin kişinin kemiklerinin kullanıldığı bu kilisede; koridorlar, mihrap, şapel ve hatta devasa avizeler bile insan kemiğinden yapılmış...en ince ayrıntısına kadar her şey düşünülmüş...yere bastıkça bakmışlar yerin altından kemiklerin gıcırdayan sesleri duyuluyor, vicdanları rahat etmemiş!..-hiç değilse kilisede kullanalım da değerlendirelim ve ibadet edelim-demişler...hayrına gelenler de dua edip, hepimizin adına günah çıkarsın ve bağışta bulunsun!..Kilise dedim bak kilisenin çanları çalıyor şimdi...ayine çağırıyorlar Christ'leri...ne kadar çok suç işliyoruz ki böyle, Tanrı'nın evinde ve huzurunda, hiç utanmadan, yüz kızartıcı günahları çıkartacak yüzü bulabiliyoruz her gün...

senin şu Cumartesi dediğin; benim toplama kamplarındaki ölü sessizliğim yani...dört duvar ve yüzü b.asık taban ile gözlerimi yukarı kaldırınca, üstüme düşeceği izlenimini uyandıran ama aynı zamanda bundan rahatsız olmadığım garip görüntüsü...işte bu boş oda da benim mezarım gibi duruyor yani başımda...ve ölülerim çok...kayıplarım da...daha çok acı ve hüzünle kaplı bu duvarların ve içinde tuttuğu yasını kimse bilmiyor...oysa dünyanın en büyük mezarlığı Najaf, Irak kentindeki "Barış Vadisi" dir veya kendi dilinde Wadi-us-Salaam...bu nasıl barış vadisi ki, 5 milyondan fazla kişinin mezarı bulunuyor...ölü bir şehir gibi hayal et burayı...uzunluğu ve genişliğiyle beraber...25 kilometre uzunluğunda ve 6 km kare alana yayılan mezarlık adeta bir kent görünümünde. Mezarlığa ülkenin farklı yerlerinden getirilen cenazeler defnedilirken, boyu 10 metreyi bulan kabirler, bu iç burkan görüntüsüyle bile dikkat çekebiliyor....ve her sene binlercesi ekleniyor...gel de bunalıma girme gözüm!..üstelik bugün hava yağışlı ve bulutların da yüreği kabarmış iyice...aslında dışarı çıkmak var...o yağmurda sırılsıklam ıslanmak...romantik yani...illa ki yanında biri olması gerekmiyor el-ele tutuşabileceğin...muhtemelen Hans'ı göreceğim ve o beni güldürecek...hatta onunla o yağmur altında dans bile edebilirim şimdi...

yolunda gitmeyen bir şeyler var işte, tam anlamıyla anlatamadığım...masanın üstünde avutulmayı bekleyen tınaz sessizliğim...giderleriyle ödenmeye hazır duran yalnızlığım...tepeden inme yön bulmaya çalışan karanlığım...yontulmayı ister gibi başka müşteri bulmanın peşinde...işte sen ordaydın...tam da pencere önünü ön gören hüzünlere kuşları göstermemenin daha doğru olacağını düşünüp, gölgeni almıştın ki karşına; seslendiler yukardan..."Usta bana şurdan helalinden bir milyonluk sessizlik...yüz bin kilo gözyaşı...bin kiloluk da y.üzümü versene!"...borcum ne kadar?..-üstü kalsın usta..üstü kalsın!-

ah şu yasal olmayan kim.sessizliğim..nah şu kadar!..oysa Prometheus gibi kafa tutabilirdik hayata...ve belki güldürebilirdik her iki yanağını Mona Lisa'nın...oysa bu kadın hep gülüyor bana...gürgen ağacının tüm gölgesini kaplayacak kadar geniş kalçalı üstelik...bazen milleti payladıktan sonra uzun uzadıya konuşuyoruz Leonardo'yla...bir gülüşe kaç renk sığar be abi?..kaç katlıdır her kahkaha?..düşme tehlikesi olmadan, ince veya kalın çerçeveden hangi sınırlara kadar uzanırdı ki tiz tonları?..

sen sinekkaydı tıraşınla hangi ince belli kadına fırça sürebilirsin ki şimdi?..bak işte orda duruyor taraf değiştirmiş mutluluğum...elden çıkarmak için, elimin tersiyle itmemiş miydim yüzüme yerleşen tebessümü?..oysa isteseydin her kadını güldürebilirdin yanaklarından...belki de olduğundan fazla kaçırmalıydın yağlı boyandan kırmızıyı...yeşili çokça çocukların ayaklarına serip, gökyüzünü pekala maviyle buluşturabilirdin Leonardo...belki de sırf bu yüzden Mona Lisa hiç affetmeyecek seni...çatık kaşlarıyla sana bakarken hep bir eliyle kapatacak yüzünün bir tarafını...işte bu yüzden elinin değdiği her şeyin suratı böyle asık kaldı be abi...hiç boşuna terebentinle avutma ayak tabanlarını...ve kendi hesabına 'hayırlı geceler' diyerek çıkma hiçbir kadının rüyasından...ki onlar istavroz çıkarmadan bırakmazlar seni kolay kolay...

hem çok konuşasım...hem de çok susasım var...tarafıma tahsis edilmiş kara bir bulut parçasıyla yolculuyorum şimdi gökyüzünü...Mona Lisa'ya göz kırpıyorum uzaklardan...çocuklar uyanmadılar henüz..ve kuşlar hava değişimine uğramadan son seferine çıkmaya hazırlanıyorlar...duvara bitişik taraftan gölgemin üstüme geldiğini farkediyorum...artık çok geç!..Çiçikov her an çıkıp gelebilir şu kapıdan...ve beni götürebilir...oysa "ölü canlar" son nefesini vermemişlerdi henüz!...

-Usta bana şurdan helalinden yüz kilo tebessüm gönder...gözlerimin önünden uzun süre hiç gitmesin!-

sonra beni hayata bağlayan başka monologlar kuruyorum...başka diyaloglar...notlar ve başka s.ayıklamalar...misal eski notlardan bir tanesi:

sabah uyanınca on beş dakikalık dinlenmeyi yarım saate çıkar...kendine gelmen zaman alıyor...

yüzünü sıcak suyla değil soğuk suyla yıka...ferahlarsın...

üstüne bir saatlik spor aktivitesi iyi gider...tabi hep yarına ertelemezsen...

uyandıktan sonra bir-iki saat mümkünse aynalardan uzak dur...sabah sabah moralin bozulmasın...

sonraki iki saatte telefon konuşmalarını yapabilirsin...ilk konuşmayı Fate'yle yap o sana moral verir...

Bilgisayarı hemen açma...yoksa sabah kahvaltını öğlen, öğlen yemeğini de akşam yaparsın...işin yok üç çay saatini ve bir de kahve molasını da bu uğurda feda et...iğneden ipliğe döneceğin yerde duba gibi oldun diye de kafana vurma...ne bekliyordun ki..?

Havanın yağmurlu oluşuna aldırma...seni içeri tıkmanın ve kapalı alanda boğmanın iyi kuralıdır bu tabiat kimyaları...kimyalar can sıkıcıdır...atomlar patlayıcıdır...kurallar baskıcıdır...kurallardan uzak dur...parçalanmamış moleküllerine kapıyı göster...yağmurlu havaya çıkar...sana da iyi gelir...çık dışarı biraz ıslan...vücüduna gereken Adenozin trifosfat (ATP) denen hücresel enerji molekülü; dışardaki biyokimyasal havada yeterince mevcuttur...bunun için ne reaksiyona ne de başka bir atomla birleşmeye falan gerek yoktur...boşuna enerjini tüketme!..

Üst üste iki gün güneşe çıkma...Allah muhafaza çarpar sonra...aynı şekilde ıslak ve sağnak bulutlar için de geçerli bu...mümkünse bir gün yağmur...bir gün güneş geçir kafana...dengeyi tut ki dengen bozulmasın...baktın güneş açıyor gölgene sığın...yok olmadı kabuğuna gir...o da olmadı manava git...morg da iyi fikir...iyi iyi fena değil...serindir oralar...

Uykusuz, sinirli ve asabiyken araba kullanma sakın...öndeki yetmişlik yerde elli gidiyorsa bile cahilliğine ver, kendine hakim ol...gaz verip sollama...yavaş yavaş sanki park gezintisine çıkmışsın gibi havaya gir biraz...havanı bozma...onlar da az değil hani...tam sen sol şeritten sollim derken bir de bakıyorsun ki ralliye çıkıyor sanki uyanık...eee tabi gururuna yedirir mi adam...sarı da dur be kızım...dur be ya...bir dakika beklersen çatlar mısın...yol aynı yol...lamba desen dedemden kalma...insanlar desen ruhlar aleminde gezintiye çıkmışlar gibi hangi ayinden geldikleri belli değil...sen ne olur-olmaz öndekine ayak uydur...yavaş yavaş...bak hava güzel...insanlar güzel...seviyorum ben insanları...felsefen bu unutma!..

Hafta içi işlerini iyi ayarla...hafta sonunu bütünüyle kendine ayır...bütün sıkıntılarını, streslerini hafta içine atarsan, hafta sonu dinlenmeye vakit bulursun-bulamazsın o kadarını bilemem...her şeyi benden bekleme...ben bugün varım, yarın yokum...onun içündür ki; kadınlarca yürürlüğe sunulan ve halâ onayı beklenen "makul kadın hakları ve stresi atmanın yolları" adı altında toplanan bir grup üstün çabalar sarfetmektedir...çok yakın zamanda kadınların kamburunu çıkartan bu yükler, erkeklerin himayesi altına girecektir...onların da aklı başına gelmiş nihayet...özgürlük denen ve göz gözü görmeyen bir fırtınanın etkisi altına girmişler ister istemez...eşitlik istiyorlar...bir eşitliktir almış başını gidiyor...Allah sonumuzu hayırlı etsin...yakında erkekleri önlük takmış çamaşır-bulaşık yıkarken, yerleri süpürüp-silerken, camları parlatırken görürseniz korkmayın... dört gözle beklenen ayağınıza gelmiş demektir...arada işten kaytaranlar ve kaçamak yapanlar da olacaktır...gördüğünüz yerde emniyete hemen haber verin...ortamı gerginletip, etrafa taşkınlık ve hasar verebilirler...zararsız görünseler de asıl böylelerinden korkacaksınız...içerde istihbaratları kuvvetli olanları da mevcuttur...aman dikkat!..tedbiri elden bırakmayın!..

Ehh! artık yorulmuşsundur bütün bu maddelerden...git dinlen uyu biraz yoksa yarına dabruka'yla kalkarsın...uyku hapı yerine; eline bir kitap al...ama dram içerikli olmasın...kafan kaldırmaz bu kadarını...senin dramın sana yeter gün içinde de artar bile...boş vakitlerini seni güldüren şeylere ayır...bir yarım saat sonra falan etkisini görürsün...bütün ağırlığın gider, kuş tüyü kadar hafiflersin...demedi deme dikkat et düşersin..üstüne de bana usulunca dua edersin...artık o kadarını bilemem...sen düşün...hangisi uygunsa onu...namuslu küfür mü yoksa secdeye kalkmış sevabına ettiğin dualardan mı...seçim senin...bizde yok yok pahasına gidiyor her şey...üstelik elden teslim bile yapıyorlar artık...

Hadi kendine iyi bak Gule...bunları da kafana takma...ben zaten bunları uyurken yazdım...böyle saçma şey olur mu hiç, senin aklın alıyor mu..? sen niye kafana takıyorsun..?..onlar seni takıyor mu..?

falan...filan...liste almış başını gidiyor...yüreğim kabarık...sonra Lale Müldür ne güzel söylüyor:

"Sonra belki çay içeriz, şansımız varsa yağmur da yağar.
Damlalara huzur yüklemece oynarız.
Benim damlam seninkini alnından öper.
Güzel şeyler olur belki.
Sen gel bence..."

Oğuz Atay da diyor ya hani:
"Şu anda sana güzel bir söz söyleyebilmek için, on bin kitap
okumuş olmayı isterdim... "Gene de az gelişmiş bir cümle söylemeden içim rahat etmeyecek: Seni tanıdığıma çok sevindim, kendi çapımda."

yani senin Cumartesi dediğin bizim güzel düşümüz...buruk gülüşümüz...gözyaşıyla karışık iki demli çay...el ele vermiş iki boş sandalye...havanın acıya verimli ve eğilimli oluşu...dört duvar ki....hüzünle örtülü bir cam kenarı ve aydınlığı ele geçiren birkaç metre karelik perdenin cilveli nazı...tavanın başıma değen kavisli görüntüsü...iki-üç saattir beni rehin alışı bu güzel mektuplu şiirin...ama razıyım ben... seviyorum ya bu nankör Cumartesi'yi...karışık duygularla bile olsa...
biz mutluyuz...
-daha da iyi oluruz- sloganıyla
sevgiyle selamlıyoruz seni
ben ve saygıdeğer duvar kardeşlerim:))


çokça sevgi
çokça selam gözüm!..


glenay
glenay, @glenay
16.8.2014 14:16:10
5 puan verdi
İnsan en güçsüz olduğu zamanda güçlenir belki
belkide güçlü olduğunu hissettiği zaman, en güçsüzdür

güzel bir şiir,

tebrikler..
!.sean.!
!.sean.!, @sean
16.8.2014 00:33:35
5 puan verdi
sonra
alıp başımızı gitsek birikmiş denizaşırı özlemlerimizle

gitmek ne güzel kelime. tekil kalmalardan sonra acıyla.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL