15
Yorum
36
Beğeni
5,0
Puan
372
Okunma
Bazı şiirler, insanların içine dokunmaz yalnızca; onların gölgelerine bile söz söyler. Bu dörtlükler, omuzlardan süzülen bir yağmurun, kalpten damlayan bir hikâye olduğunu hatırlatır. Kuru görünen bir yüzün arkasında saklı ıslaklığı, susan kelimelerin ağır yükünü, kırılıp da ses etmeyen gönülleri anlatır.
Bu satırlar, hayatın paslı bisikletinde düşe kalka büyüyen yüreklere, gökyüzüne inat kanat çırpan martılara, suskunluğun içinde filizlenen umuda yazıldı. Çünkü insan dediğin; acısında bile çiçek açmayı bilen bir toprak parçasıdır aslında.
İnsan bazen ömrünü omzundan aşağı süzülen bir yağmur gibi taşır,
kurusa da ıslaktır aslında.
Sokağın kenarında unuttuğu bir çocukluk vardır,
ceplerinde misket yerine suskunluk biriktiren.
Bir de yarım kalan bir gülümseme,
çay bardağının buğusunda saklı,
içtikçe soğuyan, soğudukça acıtan.
Kader, paslı bir bisiklet zinciri gibi,
döner de döner,
ama her turda biraz daha gıcırtılıdır sesleri.
Biz yine de bineriz,
düşe kalka, dizlerimizi kanata kanata,
çünkü yol dediğin, gitmek isteyene güzeldir.
Bir kız çocuğu gibi umut,
saçlarında kurdele;
rüzgâr uçursa da,
inanır düşmemeye.
İnsan dediğin de öyle işte—
paramparça olsa da,
yüreğinin yangınını cebinde taşır
kimse görmesin diye.
Ve akşam olunca,
martılar susar,
deniz iki kelime eksilir,
biz hâlâ konuşuruz içimizden:
"Hayat, biraz da kırık bir sandalyeye oturup
gülmeye çalışmaktır."
Ve bazen,
bir sokak lambasının altında unutur insan kendini,
gölgesini bile tanıyamaz olur.
Çünkü gölgeler bile küser,
aydınlığa alışmış bir kalbin karanlığına.
Bir simitçinin tepsisinden yükselen buhar gibi geçer günler,
ne kadar sıcak görünse de
hep bir el uzanır, bir parça eksilir.
Biz de eksiliriz fark etmeden,
dilimizi ısırıp sessiz kalmayı,
yürek kırılmasın diye
kendimizden vazgeçmeyi öğrenirken.
Kimi zaman bir bankın ucuna ilişir yalnızlık,
yanına da bir kedi gelir,
mırlayarak teselli eder bizi.
Anlarız ki,
bazı acıları insanlar değil,
masum sessizlikler iyileştirir.
Ve hayat,
bir çay kaşığının bardakta çıkardığı minik çınlama gibi,
kısacık bir ses bırakır kulağımıza:
"Düşsen de kalk,
yüreğini buruşturma,
çünkü gök bile yağar yağar,
sonra güneşi utanmadan geri çağırır."
İşte insan da böyle—
bitmez sanır dertleri,
oysa bir bakar,
omzundan süzülen o yağmur
toprağa can olmuştur çoktan.
Ve sonunda,
bir yokuşun tepesinde durup
şehre bakar insan.
Karanlıkla ışık birbirine karışır,
pencerelerde hayatlar yanar söner,
biz ise kendi içimizde çoğalır, eksilir,
ama yine de yürürüz.
Çünkü herkesin içinden geçen
küçük bir martı sürüsü vardır;
uçacak yeri kalmasa da
kanat çırpmaktan vazgeçmez.
Gecenin serinliğinde
bir sigara dumanı kadar ince,
bir dua kadar gizli bir umut yükselir göğe.
Belki kimse duymaz,
belki kimse bilmez,
ama biliriz ki sabah
herkes için ayrı bir başlangıçtır.
Ve insan,
ömrünü omzundan aşağı süzülen bir yağmur gibi taşırken,
kuru görünse de ıslaktır hep—
çünkü suyu çekildikçe
yeşerir içindeki toprak,
ve her damlasından
yeni bir hayat filizlenir aslında.
5.0
100% (22)