4
Yorum
40
Beğeni
5,0
Puan
433
Okunma
Fecrin göğsüne sinmiş
bir tereddüttü,
gamla örtünmüş göğ katı.
Bir yele takıldı yüreğim.
Ferman bilmez yabani rüzgâr,
dönüp durmuş mukadderin izdüşümünde.
Her dal,
rahmetin dilinde hikmete döner.
Işık
serpuş olur budağın secdesine.
Seraplar süzülür
göz çanağımdan.
Sürgün bir hayal döner
ayna mihverinde.
Suskunluğun ilan edildiği eşiğindeyim.
Gece,
bir risale açar siyaha.
Nurdan doğar
bir yakarışsız sabah.
Bırak
kör yığınlar dipsiz kuyulara yuvarlansın.
Naron suskusu,
kalbimin kıyısında bir fısıltı divanı.
Dilimden düşen hecelerle çoğalır.
Saçlarımda açan papatyalar
kayıp umutların beyaz şarkısı.
Parmak uçlarımda titrer barışın kanadı,
kırık tüylerinde âlemin sancısı.
Söndürmeyin sayfalarımın ışığını.
Parıldar,
en koyu dehşete bile hakikat.
Nilüferlerin göğsüme
neden eğildiğini bilmezsiniz.
Onlar,
İçimin derinliklerine uzanan gizli köprüler.
Ölmeden önce
gelinciğe anlatın
o bile bilir
hayatın acısını
ve güzelliğini.
Biliyorum
Sevginin kıyısında
yalnızlığın harabelerini inşa ettiğimi.
Söyleyin bana
Yüzümde ağrıyan
orman yağmurları.
Ruhumun derinliklerine akan
gözyaşları
dindi mi?
Karanlığın konuşkan çığlığını duyuyorum.
Ateşlerde yanmak,
yeşil şarkının
küllerinden doğmaktır.
Her iklim
ruhumun mavi girdabı.
Zamanın kıvrımlarında kaybolur.
Gök,
düş rüzgârına kırbacını indirsin.
Nasıl olsa güneş
eritir taşları.
Aynı gök altında
yaşamın çıplaklığı ile
sevişeceğim.
Kollarını savur.
Ben,dilsiz ağıt
Ruhumun eşiğinde
sarkmış uçurumun
5.0
100% (14)