Her şey göğe bakmakla başladı. O dev, suskun çanak içinde asılı bir öğle Ve Eylül ile beraber ben. Nehrin bilmediği susuzlukla taşıyorum seni içimde. Sakladığım her şey, ay gibi zırh, perdenin ardında ürkek bir ışık.
Kamışın sesi, zambaklardan kopan ıslık. tez akıp giderken bir kınalı hatıra dudağımda dillenen bir masum yalan olur. Tozlu hayal bu: yıldızlarla bezeli, Ateşsiz bir köz.
Gri rüzgâr, söğütlerin belleğinde kızarırken, buzun içinde soluk bir çiçek direniyor hâlâ. Omzuma düşen gül, suskun sırrın geceye itirafı.
Yarım kalmış oyun, serseri bir melodide kırılır. Mızıka, nazlı bir çocuk gibi ağlar. Camda tütsü: havaya yazılmış bir sükunet. Şimdi şiir söylüyorum Umut, kilden bir kuş kanadı, belki eksilmeye yazgılı…
Turuncu akşamların asma yapraklarında, bir avuç gülüş, pullar gibi savrulur. bu yol nereye çıkar, bilinmez. Gölgeler, bir ney sesiyle sessizliğin kıyısında salınır.
Senin yelelerini öptüm hayat dediğimiz şey, fırtınanın ardındaki sessizlik. biliriz ki, bu büyük, mavi çanak altında her şey tekrar tekrar ve tekrar bir göl kıyısında yeniden başlar
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
"göğe bakmak" bir şair umududur dur durak bilmez... ... en güzel göğe bakan şair uyar'ların Turgut'tur. onun tek derdi 'mavi çanaktan' saçılan yıldız tozunu savurup ilk durakta inmek karışmak geceye el ele tuşup ermek sükuta ... Bize de izini sürmek düşer göğe bakmalı şiirlerin. ... Tebrikler şaire tebrikler göğden umudu kesmeyene...
Her şey, insanın başını kaldırıp göğün sonsuzluğuna baktığı o ilk anda başlar. Göğün çanağı, sessizliğini bir lütuf gibi üzerimize indirirken, zaman ağır bir öğleye dönüşür. Eylül’ün serin parmaklarıyla içimizde bir yerleri yoklayan, hafifçe üşüten bir öğle.
Belki de insan henüz adını koyamadığı duyguların susuzluğu ile yaşar. Nehrin bilmediği susuzluk budur. İçinde taşıdığı, dışına vuramayan, taşarsa dünyayı değiştirecek ama sessizliği bozmaya kıyamadığı şeylerin yükü.
Böyle anlarda, saklanan her şey bir zırha dönüşür. Ay gibi parlak, ay gibi uzak. Perdenin ardındaki ürkek bir ışık misali, içimizde bir yerde titreyen o küçük gerçek.. Kamışın sesiyle, zambaklardan kopup gelen ince bir ıslığa karışır. Bir hatıra ansızın yüzeye çıkar. kınalı, eski, neredeyse kırılgan.
Rüzgâr griye keser, söğütlerin belleğinde kızarıp duran akşam rengini devralır. O esnada buzun içinde soluk bir çiçek hâlâ direniyorsa, insanın da dünyaya tutunuşu bundandır. Direnen, solsa da kokusunu kaybetmeyen bir çiçek gibi. Her itirafın sessiz bir ortaklığı vardır geceyle, her sır bir kez karanlığa değince biraz daha gerçeğe dönüşür.
Sonra oyun yarım kalır, melodiler kırılır. Mızıka, nazlı bir çocuk gibi ağlarken camda tütsü sessizliği havaya karışır. O an anlarız ki insan, umutla yaşamaya devam eder. Umut bile kilden bir kuş kanadıysa, kırılmaya yazgılıdır belki; ama yine de uçmaya hazırlanır her seferinde.
Turuncu akşamların asma yapraklarında savrulan gülüşler, bir yolun nereye çıktığını bilmeden yürüyenlere eşlik eder. Gölgeler ney sesiyle dalgalanır.. Bazı yollar nereye gittiğinden çok, içinde neyi uyandırdığıyla anlamlanır.
ve bir an gelir ki, senin yelelerini öpen rüzgâr, hayat dediğimiz o saklı gerçeği fısıldar kulağımıza. Fırtınanın ardında kalan sessizliktir hayat. Dalgaların durulması, nefesin derinleşmesi, kalbin bir an için kendini hatırlamasıdır.
Göğün büyük, mavi çanağı altında her şey yeniden başlar. Yeniden ve yeniden. Bir göl kıyısında, suyun usul usul akan sesiyle, insanın kendine doğru dönen o sonsuz dairesinde.
Belki de bütün hikâye, suya eğilip kendi yansımamızı aradığımız o anda saklıdır.
ve her başlangıç, göğe bakma cesaretinin küçük bir hatırasıdır. Kim bilir, Belki de!
Bazı şairler kelimeleri yalnızca yan yana getirmez, onlara bir yön, bir derinlik, hatta bir nefes verir. Şiir okurundan bir şey istemez, zorlamaz, kapıyı çarpmaz, sesini yükseltmez. Ama bir bakarsın ki o şiir, sizi çoktan içine çekmiştir. İşte böylesi şiirlerin ardında duran şair, aslında kelimeleri değil, duyguyu terbiye eden kişidir.
Şairin kelimeleriyle kurduğu o muazzam kıyı, acının, mutluluğun, umudun ve sessizliğin birbirine değerken çıkardığı tınıyla karşılaştığımızda, okur, onun şiirine her döndüğünde aynı mucizeye tanık olur. Şiir kendini okutur. Şiir her daim ben buradayım der.
''Beni gör, çünkü gördüğün kadar varım, gördüğün kadar seninim''
"Yarım kalmış oyun, serseri bir melodide kırılır. Mızıka, nazlı bir çocuk gibi ağlar. Camda tütsü: havaya yazılmış bir sükunet. Şimdi şiir söylüyorum Umut, kilden bir kuş kanadı, belki eksilmeye yazgılı…"
Senin yelelerini öptüm hayat dediğimiz şey, fırtınanın ardındaki sessizlik. biliriz ki, bu büyük, mavi çanak altında her şey tekrar tekrar ve tekrar bir göl kıyısında yeniden başlar……harika dizelerdi, yüreğinize sağlık. Tek kelimeyle muhteşem.bir anlatım. Tebrikler.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.