6
Yorum
30
Beğeni
5,0
Puan
383
Okunma
Erguvan bir şafakta bıraktım içimin alaca tozunu,
Usulca geçtim rüyamın eşiğinden.
Avlu derin bir dinginlik saklarken,
İkindi güneşi gölgesine bir sabır...
Fil dîvânı sayfasında,
Destânın ilk hecesi;
Lâl mısraların dudaklarında
Öksürdü şehir,
Bir kandil şafağına.
Göğ derinliğinde bir huvî maviliği,
Her şey vaktini beklerken dağın eteklerinde...
Nehirlerimi bir tay gibi çevirdim kentin duvarlarına.
Kalbim bir nâkûs gibi çalarken,
Ben şimdi büsbütün düş seyyahı.
Aynı rüzgârın hâb-ı hümâ’sına savruluruz
Gece kulak kesilirken,
duyarım:
Güneş, kurşûnî bir merhametle iner üzerime.
Nar-ı aşkın, şakâyıklarında kanar açan bir mor...
Alaca bir hasret gibi süzülür içime,
Boy veren alevin güncesi;
Eğilen görür.
Yolculuk denen o meçhûl burcta,
Kıpırtısız bir bekçi-i hayâl gibiyiz.
Düş köpüren zamanın sükût-i ebedî’sini,
Susarak dinliyorum
Zulmet-i leyl’i delerek...
Aman, sular da yanar
Nar kuyularında; sükûtun har-ı.
Bu şiirin başkenti, yokluğa köz.
Bir nefes-i vâlâ ile üflendi...
Kıblesinde:
Ey sessizliğin en şiirli hâli
....
5.0
100% (9)