9
Yorum
37
Beğeni
5,0
Puan
518
Okunma
Sana anlatamadığım her şeyden yapılmış bir geceyim bu sabah
Islak yalnızlığın dünyayla kımıldayan ellerine ölüyorum,
Dilimde akşamdan kalma ırmak bestesi,
Bu benim sabahlara sarkan halim...
İçime koşan çığlığın bahar mühründe
Ağaç ıslığı; şiire karıştı kırmızı...
Öyle esaslı nefes boğazın iki yakasında,
Mütemadiyen bir kuyunun sevimli hıçkırığını ısıtıcak martılar,
Martılar ki çocukların oyunu.
Yüzüm düşerken eşiğine,
ikibüklüm beklerim mavi kapıyı.
Ufalanırken zaman, ram olur gölgeler otağına.
Yokluğa uyanan sisli akşamların
penceresi akıyor saçlarıma.
Aynada bir gül izi,
suskun duvarların kelebeğine şerh düşüyor.
Uyanan menekşe, renklerin geçişi
Çadırlı hayallerle yükselirken
Çarpar kıyılara telaş.
Yeniden doğmanın beyaz dalına
Göç eder uçurtmalar,
yıldızlar koşar kaçıncı geceden
karanlığa.
Tan saatinin avazında,
Savrulur ekinlerin ellerinde kuş gülüşleri.
Bir toprakla büyür güneşin yeşili
Yaprağın şarkı söyleyen moru.
Bütün bunlar rüzgar üfürüğüyle,
Tütsü yakarak, ateşin dudaklarından geçer.
Kızılından şarabın dem vaktine
Ateş düşerken, su yürüyor;
Alev uykuya geçtiğinde,
bir sarnıç bahçesi oluyor gözlerim.
İnce ince yağan yağmur iskeleleri,
Ses veren gül kalabalığı eğildikçe kulağıma.
Bir çocuk gibi saklanıyorum
badem çiçekli bir kıyının ardına.
Bir haller oluyor, uzağı görüyorum.
Sen bilmezsin,
en çok uzağındayken düşersin içime.
5.0
100% (11)