6
Yorum
43
Beğeni
0,0
Puan
526
Okunma

Kuşlar ant içiyordu sükûtun eşiğinde,
Gül duvağına bürünmüştü loş ışıklar.
Sonbaharın nefesiyle sürgün edildi yarım bulutlar,
Mor ağızlardan dökülen kısık sesler
Araladı mühürlü kapıları
Muntazam caddelere indi gölgeden suretler.
Apak bir şal gibi serildi gece,
Dilsiz sahraya incir çekirdeği gibi.
Lalelerin özünden gümüş kan sızıyordu
Ve kırmızıya akıyordu sessiz su…
Tenhaydı yürüyen;
Kahve telvesine gizlenmiş bir vakit kadar derin.
Yaldız kıvılcımlanırken gökyüzüyle
Ağaçlar yandı içe bükük gövdelerinde.
Lahitlere sakladık çocukluğumuzu,
Zemherinin koynunda oynarken saklambaç.
Kuşlar ant içiyordu yeniden,
Uçurtmalar erguvanlara değdi.
Bahçenin duru aynası paramparça;
Kırılan o yansıda çizdi kendini bir çift kibar el.
Kan kuşandı, gün boynu büküldü dala.
Uzat ellerini şimdi,
Ay, göğsüne düşsün.
İzleğe düşüyordu ezgiler,
Titrek bir mum gibi fısıldıyordu huzur.
Aynasında uyuyan su,
Kendi derinliğinde kaybetti renklerini.
Dilsiz sevinç, gölgesine basmadan geçmekte
Zaman, hasretini taşırdı gündüz göğsünde.
Uzat ellerini şimdi
Ay, alnına düşsün.
Hazan kervanı işte
Hüzne yazılmış bir ağıt.
Kim bilir, belki bu da
Bir sessiz hayıflanmanın kendiyle konuşan ipeği.
Ki,
Bir zamanlar söylenmişti usulca
Kaybolan her umudun içinde saklıdır yeni bir sabah
....