3
Yorum
46
Beğeni
0,0
Puan
564
Okunma

Kızıl bir rüzgarla uyandı gece
Çöllerin sırtında bir ağıt ki,
Gurbet, fildişi saraylarda taçsız bir yalnızlık.
Yıldızlar, karanlığın tenine pul pul dökülür
Kınalı bir yara izi gibi alnını
Öper burcu burcu esen rüzgar.
Lakin duymayan kara bir vakit.
Dağların ardında, yağız bir at koşar;
Kundakta bekleyen Kâftan bir düş...
Çarıklı ayakları ovayı öper,
İnciyle, çiyle yıkanan güller.
Sellerde boğulur;
Neylerin sesi, latif bir saye.
Karanlık dönmekte beyaza.
Ey ölü kuşlar, ey derin mavinin çağrısı!
Avare gövdelere, çift dudaklardan pay düşer.
Çuvaldız saçını çözdüğün o demde,
Kalbin mihrabı aydınlatır bizi.
Yalnız ve yalnız
Dönüş, devanın özü.
Sedeften kanatlar,
sabahın nurunda ebruya düşerken,
İçli bir refik gölgesi iner bu tepeye.
Dalgalar kıvrılır, gurbet ağıt olur.
Çöllerin sırtında yazılan bu ilmek,
Ol emrine varır, yolun son demine.
Tohumdan uyanan bir sessizlik ki bu,
Bembeyaz bir menekşe gibi açar içimde.
Gurbet de, rüzgar da şimdi bir yalan...
O sedeften kanatlar, ebru şimdi,
gölgedeki sır...