bir şehir adım adım gezerken yüreğine dokunmak mıdır okumak mıdır mısra mısra sevdanı kıyıda her dalgaların gel gitlerinde ayak izlerini aramak mıdır ah İstanbul sen kokar bilirim sen İstanbul kokarsın
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Ey şehri İstanbul Ne istedin ki benden , Bağrına basmadın Üç gün göğsünde , Üç gün yahu , Yattım diye ağır mı geldim ? Senin için yanan, Uğruna şiirler yazan, Denizine göz yaşı döken var mı ? Aziz İstanbul
Kabuğundan çıkmadım Kozanı örmedim diyemi hor görürsün Bende ki hüznü Alev alev yanan Mecnunu Leb-i deryayı
Nedir sendeki bu kibir Kendini Hem şiir , hem şairmi sandın Biliyorum biliyorum derdini Dün gece seninle sevişmedim Seni kollarıma almadım Kız kulesine aşık oldum Bundanmı kinin Gözlüğümün camını kırdın Şiirler yazmayayım diye Denizine mürekkep döküp gideceğim Kendi denizinde boğul diye Bulutunuda alıp Sessizliğinde kaybolup gidiyorum Ey aziz İstanbul
Ha seni uyarıyorum İstanbul!! Ben gittim diye Mavili kadını verme şairlere Boğma kendi karanlığında
İstanbul, Acılar Kraliçesi Bu akşam yemin ettim, Seni bir daha öpmemek için... Ben ki bütün duvarlarını, Afişlerle donatıp Yumruğumla kanatmışım! Rezil bir aşktı!.. Bütün arkadaşları miting alanlarında Ve mezarlıklarda bırakmıştım...
İstanbul.. ey İstanbul ey! Acılar kraliçesi.. Umudun ve direncin yorgun anası! Ve ey, çıldırmak üzere olmanın Çamurlu ikonası! Tırnaklarım kopuyor, Görmüyor musun?..
Bir ben miyim kapıları şaşıran, Her yokuşun başında? Bir ben miyim, ekmek arasına, Canını doğrayıp-doğrayıp yutan? Bir kedi bile sağarken yüreğini, Telaş içinde, yavrusuna; Ey acımasız acuze, Utan şu türbelerinden, Minarelerinden utan!..
İstanbul.. ey İstanbul ey!. Acılar kraliçesi... Savaşın ve bozgunların gariban çiçeği! Ve ey, teslimiyete düşmenin, O hazin gerçeği!.. Bayraklarım kanıyor, Sormuyor musun?..
Kadınların ki omuzları hicran, Saçları ihanet sarısı... Çocukların ki yağmur emiyor Yıkılası kaldırımlardan... En ücra genlerime, alyuvarlarıma, Kılcal damarlarıma, ruhuma kadar Bıktım; İliklerime, gömlek ceplerime kadar sızan Bu Allahsız yağmurundan!..
İstanbul.. ey İstanbul ey! Acılar kraliçesi... İhtişamın ve sefaletin çaresiz bacısı... Ve ey, çürümenin, yok olmanın Amansız sancısı! Ciğerlerim çatlıyor, Duymuyor musun?
Hangi pencerene çıksam, O salya-sümük pezevenk suratları! Hangi caddene dökülsem, O şangur-şungur düş kırıkları!
Bütün bu ezginler, tükenenler, Yerlere serilenler, tutunamayanlar; Sarsmıyor mu seni hiç, Bunca infilak, Bunca isyan çığlıkları?
İstanbul.. ey İstanbul ey! Acılar kraliçesi... Aldanışların ve hüznün Yalancı tanrıçası! Ve ey, ruhu kirlenmiş gecelerin Cilveli yosması! İntihar anı geldi, Beni öpmüyor musun?..
Ağlamak istemiyorum.. yenildim sana.. Hikayenin özeti bu... Bir istimlak gibi ödedin, Ve çiğneyip geçtin maceramı! Şimdi ben, Suçlarımı didikleyen bu martı sürüsüyle, Şimdi ben, hangi şehirde soğuturum Zonklayıp duran bu yaramı?..
İstanbul.. ey İstanbul ey! Acılar kraliçesi... İhanetin ve ihbarların Arkadan dolaşan bıçağı Ve bütün ödeşmelerin, yüzleşmelerin, Erkekçe vuruşmaların kaçağı! Beni harcadın ulan, beni sattın, Utanmıyor musun?.. Yusuf Hayaloğlu Bu kısa şire bu yakışıt Rahmetle anıyorum Saygımla
İçinde İstanbul olan yada İstanbul'a yazılan her şiir benim için çok özeldir. İstanbul senden bir alacağım var derim hep.... Alacağımı alabilir miyim bilmem ama aşkın her halidir bana göre... Tarih kokan bir yer kimine kabus kimine bir çok şey gelsede bana göre aşk.... Ve ona hitaben yazılan her şiirde benim kıymetlimdir. Sende İstanbul’u bir şehirden çok bir sevda, bir beden, bir hatıra gibi gören içten bir bakış taşıyarak yazmışsın. Şehri gezerken aslında sevdiğinin kalbinde dolaştığını hissettirdin adımlar, sokaklar, dalgalar hepsi birer ayak izi adeta. “Mısra mısra sevdanı okumak” sevilenin hem şehirle hem şiirle özdeşleştiğini anlamamızda ki en büyük etken. Ah o kıyılarında gelgitlerde ayak izi aramak ise geçmişe tutunma iz sürme ve kaybolmuş bir yakınlığı bulma bilemezsin her şehriyara gittiğimde Kabataş'ta aradığım ayak izlerini... İstanbul sen kokar sen İstanbul kokardın....
ŞİİR ADI: Ah İstanbul ŞİİRİN ŞAİRİ: Larmina Yorumu Yapan: Kalburabastı Efendi Hazretleri (Namı diğer Celil ÇINKIR)
Larmina, bu kısa ama derin mısralarda İstanbul’u bir şehir olmaktan çıkarıp gönül coğrafyasının en mahrem yerine yerleştiriyor. İstanbul burada beton, su, taş değil; bir sevgilinin nefesi, bir hatıranın sızısı, bir kalbin kıyısında kabaran dalga gibi.
“Adım adım gezerken yüreğine dokunmak mıdır?” derken, şair şehrin sokaklarını değil, hatıraların iz düşümünü dolaştırıyor okuyucuya. Her dalga, her gelgit sevdanın bir tekrarını çağırıyor. Ayak izlerini aramak, geçmişte kalan bir aşka dokunma arzusunun en saf hâli.
Ve finaldeki cümle, şiirin bütün özünü toprağa çiviler: “Ah İstanbul sen kokar bilirim, sen İstanbul kokarsın.” Bu tekrar, hem bir kabul hem bir teslimiyet… Şehirle sevgiliyi aynı bedende buluşturan bir metafor ustalığı.
Larmina, İstanbul’u anlatmıyor; İstanbul’un içindeki duyguyu koklatıyor. Ne boğazı anlatıyor ne martıyı — aşkın şehirde bıraktığı tortuyu anlatıyor.
Vesselam. “Bazı şehirler sevilmez; insan o şehirde birini sevdiği için kokusuna teslim olur.”
bir şehrin yarattığı ikili özlem koku ki hafızalardan kolay kolay silinmeyen ama kokladıkça havayı ya İstanbul ağlar sevdalılar ayrı olduğu için ya da yüreğin acır çokça yokluğunu soluduğun için zordur Larmina
Boğazın sularında, köpüklü/ıslak bir hece gibi gizlerken sen hayallerini..dem tutarken, Aşiyan'da yalnızlığın, aklını kemirip duruyor düşlerin/ düşüşlerin ki en derin yerlerine çağırıyorsun biliyorum.. biliyorum çünkü ötelemek adına kendinden, sen İstanbul'a yazıyor, İstanbul seni dinliyordu gözleri kapalı..yarım bir şiir yaratıyordu ezberlerin.. ve senin, şiir/lerin kısaldıkça, uzun kökler salıyorsun içinde..erdem miydi bu, veya kinayeli bir susma biçimi çığlık çığlığa bilmiyorum. yazılmadı hiç....
Hele ki Pier Lotti manzarasından seyredersen , oralarda bir pencere onun evi ama hangisi diye düşünürken efkarlanıp asılırken sigarana duman duman İstanbul'u çeker içine çekemediğin kokusuna hasret... Ah Larmina ah... Ne yaptın sen bana bu kısacık güzel şiirinle...
Bu kısa şiir, İstanbul’un hem fiziksel hem duygusal dokusuna duyulan sevgiyi ve bağlılığı dile getiriyor. Şehir, her adımda hissedilen bir sevda olarak tasvir ediliyor; dalgaların ritmi ve yürekle kurulan bağ, İstanbul’un kokusu üzerinden duygusal bir atmosfer yaratıyor.
Şiir bana Serdar Tuncer’in şu dizelerini anımsattı
Yakışır şiirin yanına diye düşündüm
“ Sevda dediğin gülüm bir busedir dudağımda Bıçak gibi, yasak gibi, kan gibi... Utanır, intihar ederdi ölüm, Hayata rest çekip ağladığımda, Korkak gibi, tutsak gibi, yaşanmamış an gibi... Ben lal olmuş bülbülüm, sen deli gülsün bağımda Toprak gibi, yaprak gibi, candan özge can gibi Kuş uçmaz kervan geçmez dağımda, Kah aşkı yağan kar tanesi Kah Leyla tüten rüzgardın Zambak gibi leylak gibi, Sigaramda duman gibi Sevdiceğim, sen İstanbul kokardın”
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.