3
Yorum
40
Beğeni
0,0
Puan
508
Okunma
Devir döner,
içindeki kıvılcımın sönmüş ocağı,
çömleklerin çatlağında saklanır.
Yürek, yamaçlarında ağıt büyüyen bir köy,
toprakta bir yazma.
rüzgar, anaların sırtında tüten ıslak sis,
gökyüzünde bir kuş sureti.
taşır kaybolan çağrıyı.
Bir kız çocuğu,
babasının giyemediği mintanla iner harmana,
gözlerinde kurumuş pınarın izi,
rahminde asırların sızıyla
yeni bir efsane doğurur.
Kim bilir,
hangi göçmen bulur şimdi
Kül rengi, düşürülen künyenin soğuk yüzünü,
Sürüklenir ardımdan,
sırtında çam kokulu yemenilerle bir kadın,
Gurbet Yelkenlisi’nin hicran sesine karışır.
Bekler hâlâ Veda Eşiği,
bir mendil sallar sabah ezanıyla
o ses...
dedemin sesi midir, yoksa
kırk yıl önce bastonuna yaslanıp
sonsuzluğa yürüyen niyaz mı
Çağırırken geleceğin yangınını,
Bakarsın, toprağa yazar bu
boynu bükük yurdun kör karanlığını.
Yorgun, dilsiz sözcüklerden örülmüş
bir ağıtla anlarsın
bir çığlık gibi tutuşmuş
Torosların sırtına sinmiş bir ateş.
Mühürle toprağın dilsiz göğsünden gelen çağıltıyı,
Sürsün, kayıp bir atanın efsanesi o küheylanı.
Yüzünde köhne bir yeminin kırışığı,
Zırhında yıldızların tozu parıldar,
Kanar, göklerden sökülmüş o töz ruhu
Kederin heybesinde uykuda bir efsun taşır.
....