4
Yorum
42
Beğeni
5,0
Puan
476
Okunma
hoyrat zamanın avuç içiyle soyuldu çocukluğum
yosun bakışlı saatlerin çatlağını bırak ellerime
belleğim, kabuğu soyulmuş bir yas haritası
kimsenin yüzünü bilmediği,
rüzgârın sesiyle dolan.
gölgemde patlayan bir yıldızlı yara,
şafağın sancısından sızan bir tutam ağrı
kırmızı damlar her ana,
safir sızar ardından.
buğday uçlu çocuğun sarsılmış rengi,
düş dantelinin boşluğuna gül dokur.
kıyısında kuş çığlıkları bir düş diliyse eğer,
göğün soluk ninnisiyle büyür aşk.
duvarlara vuran saatin sarkacında,
hiçliğe düşen bir hayalin gölgesiydi
ne kıyısı vardı
ne de geri dönüşü.
alımlı bir gecedir rüya,
bir şavkla çözülürken parçalara,
azalırken büyür kendini.
sustukça bir ağaç daha eksiliyor göğcesinden
sessizliğin şahane uykusuna
kırık bir nar gibi dökülür mızrak ürpertisi.
içim kanar,
eda makamıyla biçilen boşluğa.
tarar saçlarımı savruk yel,
harlı ateşin su sancısında bir yok oluş bilgisi.
ters çevrilmiş bir ayna gibi akar ırmak,
nehir-i vücud sarsılır.
çizdim bunu ay ışığına,
gözlerimde dolu yağmurları.
zifirle bölüştüm içimin kıymığını.
parlar deniz,
parlar karanlığın gül yaşı.
fevt olmuş anların geniş aynalı ağıdı,
gizlice anlatır sindiğim koyları.
orada masmavi bir ağaç,
dudaklarımın ıslığı
....
5.0
100% (13)