35
Yorum
116
Beğeni
0,0
Puan
2280
Okunma

Füruzan’dan esinlenip, Mihail’e seslenerek...
ufak tüfektim beni doğradıklarında
yarasız yatılı canfes bir içim su
içi kahve dışı halka b.ela gözlerim
her gövdeden almaşık
pıtrak otsu bir b.itki
tek odalı bir acımız vardı Mihail
masa yoktu...koltuk yoktu
uzun bi süre ayakta kalıyordun
kalpten gidiliyordu o acıya yalnızca
bir baş bir tıraş tek tabanca
duvarlara sırım gibi sarılınca
kuruyup gidiyordu yaş gözünde
annemin ördüğü Dante.l elimde
bir güzel m.adamdım ki sorma
s.ilahlı komedyanın kırbaçlı dilinde
gel de anlat bunu şimdi
yaprağına küskün kavaklara
ambargo yemiş dudaklara
öpsen öpülmez
ıslatsan küçük dilinle
tükürük bezleri yapışır eline
ölsen ölünmez de fuzuli cenaze masrafı
bir k(r)avatın sarkık boynuna razıyım
ama bak ortasındayım o yangının
daktiloya çektirsem bu kuşbaşı yaramı
komşusu olurduk hep beraber
acısına canım Metin abimin
yoluk üzgün kaşlarına
kovayla su taşıyan kapı komşu
azıcık hatırım varsa sizde
yarama kül bastığımı
söylemeyin anneme olur mu
ağlaktır bizim oralar
varla yok arası bir tevekkül
yaprağın çiyi kurumadan
süpürge koçanıyla
bölüşürler somun ekmeği
o canım insanlar
ufak tefekti daha
beni doğurduğunda annem
sağılmış düşlerini ısıtıp
sütüyle emzirdiğinde
oturmuştu içime
sıkma taştan iki göğüs
o yıl boğazıma Munzur’dan
k.arlar indi hüngür hüngür
abe Mihail anneme sakın söyleme olur mu
k.ömürsüz s.oba derdi babam
içi mor, dışı halka yeşil gözlerine
sen geç otur ben bir ç.ay daha içeceğim
bir güzel adamın elinden
pişmiş ayva tüyleriyle
hayata somun ekmek arası güleceğim
ben babama hiç çekmemişim Mihail
yarama göre de değildim ben
ama n’aparsın edersiz kader
sen otur bi ç.ay daha getireyim sana
vaktimiz çok
sonra alır götürürsün beni bu kederden
bak görüyor musun
nasıl da melek oldun
bense hãlã o yaşlı duvar
yerde o turna üşür kalbim Mihail
ama bi çay olsa içerim güzel kalbinden
bir güzel m.adamdı işte
bir güzel haram
kalbime hiç b.akmıyordum
onunla aramızda ölü toprak kokusu
kara elinden buzlar dizildi boğazıma
yaralarımın çiyi henüz kurumamıştı
hiç iyileşmeyecek kadar
uzun ömürlü olduğunu sandım
sen de bana acıma olur mu
ben kendi kendime yandım
kaç yıllık ölüm var y.aramızda bilmiyorum
karşılıksız ve koşulsuz
kıçbaşı doğramışız birbirimizi
duygularımızla tezat
katmanlı ilişkimizi
hayranlıkla betimlediğimiz küfürler şöleni
varla yok arası kuluçkaya yatan lavuk
sen zahmet etme
ben giderim o yaraya savruk
bakma sen
o da güzel adamdı bir zamanlar
sen felek oldun
ben yaslı çivi
aramıza girme Mihail
oturur ağlarım şimdi
kalbimin önünü kesmişlerdi bir sabah
bir sabah Mihail...bir sabah
dudaklarımda kekik kokusu
baktım babam s.olmuştu
acısını suskusunu
ağrısını korkusunu
gelmişini geçmişini
ve damarlı ellerini
bırakacağı bir masa bulamayınca
Mihail kanatlarını b.üzüp yolmuştu
gel gidelim dedim eğer hatırım varsa
babamın budanmış sakallarından
sen otur ben demli bi çay söyledim
ufak tüfektim acımı tazelediğimde
ben ne sana göreydim ne de bu yaraya
ağlaktır bizim oralar
acılıdır canım insanlar
her gövdeden fışkırık
pıtrak otsu bir sarmaşık
bir sonraki yarada görüşmek üzere
hakkını helal et Mihail
Allah’a ısmarladık
♧m.g♧