21
Yorum
43
Beğeni
0,0
Puan
846
Okunma

Karl’lı bir mar(k)s akşamı
Mayakovsky’i okurken
"pantolonlu bir buluta" rastladım
kalbime aktarma yapacak kör bir bıçakla
sana ait birkaç yüz kilometre kareyi
yapay cennetimde vahşice yağmalayıp katlederek
yüz santigratlık dondurucu duygularımı
antifaşist düşüncelerimle buharda kaynatıp
yüz eşit parçaya bölecekken uzuvlarımı
"hoop!" dedim "dur bakim orda küçük prens!"
ben senden gayrı ıslanacağım pijamalı yağmura da
topunuza alayınıza da
güle güle aşkla giderim!
masada iki tek yuvarlanan cingöz toni’ye uzandım
karşımda delişmen zırtapoz "kabuk adam"
iki fırtla burnumun direğini sızlatan marihuana
beş parasız paranoya düşüncelerim
ve sen.tetik kalbimin ortasına atılan bir sis bombası
evdeki krallığımda düzmece imgelerle kırıştırıp
sosyo-e-komik kurumsal yaşamımı sorgulayınca
yalnızlığıma yüklü nafaka ödeyip
velayetini üstlendiğim çulsuz kuşların
serbest bırakmadan önce başlarını sevip okşadım
bizzat çürümüş ve kokuşmuş ellerimle
hislerimin doruğuna kaçak yolla ihraçsız taşıdığım
sayısız bunak ve moruk pisko nevrozlar
cirit atıyorlar şimdi aklımın her köşesinde
dedim "orda durun aşkolar!"
sizi mutlu edecek bir hikãye kalmadı bende
katiline körü körüne aşık
ölesiye bağımlı cumhuriyetimde!
özlemişim bu kokuyu
dağdaki kekik kokusunu...
avuç avuç tolvon, biraz da prozac
rafta incil duvarda hareli Jesus
son akşam yemeğinde
Yakup, Yuhanna ve Matta
bonjour madama gökten inen bir melik yavrusu
İsa’ya kondurduğum m.eros öpücük
ben 13’üncü apostel asosyal havariniz
çekilin ulan ben b.oktorum!
Allah’a ş.ah damarınızdan daha yakınım hey hey!
anlattım kabuk adama
anlatmaya çekindiğim ne varsa
Dracula’m benim seksapel erkeğim!
az pişmiş bombastik kanlı steak etime
elli faktörlük güneş kremini sürmeden
buzlu sek bi rum içmeden
hayatta çıkmaz şurdan şuraya tabutundan
welcome to club du şayz kerl!
seni en fazla güneşin tepeden vurduğu
on iki ila on altı arası koruyabilirim kendimden
sonrası dişini geçireceğin dam’arsız
bir sürtüğüm ben de hey hey!
"bu çaput sabolarla geçebilir miyiz?" dedim
karşı tarafa kabak adama
b.okyanusta bir kaşık suda boğulmadan
Musa’nın asasıyla göğsümü yarıp
yaralarıma rençberlik yapa yapa
kafamdaki uğultuyu dağıtmadan
sırtımdaki ürpertiyi ürkütmeden
içimdeki kuşkuyu uyandırmadan
başımdaki o tek kurşunla
vurabilir misiniz beni
size diyorum ossumrumsugiller hey hey!
bilmezdim acılarına bakarak
kriptolu kalbimin kayıp düşeceğini
hisseli avuçlarından terli terli histerikli
aynı yumsalda aynı kumları öğütüp
susuyor...susuyor...susuyorken
tuzu kuru bakire adalarında
toprak toprağı, kan kanı çekiyorken
"beni öldür!" diyeceğimi şakağımdan
ah! benim de akacak bir nehrim olsaydı
gãvur işi çakma bi Odyssee’de
y.üzer y.üzer kucaklardım
oklarını Odysseus’un hey hey!
sadece sizin değil b.ayım!
benim de şirret şıllık bir tarafım var amenna!
simüle edilmiş bir cinnetteyken orospu gibi
saldolu sambalarla saksolar çekip
kafam dumanlı leylam aşk-ı memnu iken
uçuyor...uçuyor...uçuyorduk ne güzel!
ilk b.okunu böyle yedim hayatın
göğsündeki alevi söndürüp çıkacaktım aslında
yarasının oluk oluk aktığı yerden soyunup
öpecektim yabanıl batıl inançlarımla tam üç kez
ama baktım dünya bu değil buko!
Piro Hızır bo bu değil!
dedim "yaralarımı yıka tuzla getir aylak adam!"
Gülce’nin Hızırı tadına bir baksın
geberip gitmeye bahane arıyoruz ya hani
ölünce nik.ãh’lar düşermiş ya buko!
varsın yãrim olsun kara toprağınız hey hey!
♧m.g♧