23
Yorum
60
Beğeni
0,0
Puan
5439
Okunma


"Çocuklara işkence yapılan bu dünyayı sevmeyi, ölünceye kadar reddedeceğim."
ڪے Albert Camus ڪے
hani sen açıyorsun ya yüreğinin kafesini
bilmiyorsun şimdi göğe kaç güvercin uçurduğunu
ama herkes bilirdi gözüm!
mavi göğün kanatlarındaydı
pepuk kuşunun özgürlüğü
ve uyurken periyodik acılarımız
düzensiz inerdi yeryüzüne
farz-ı misal dev çukurdu da ayaklarımızın altı
karambole yuvarlanıyordu herkes
tut ki birbirimize dokunamadan
bir yere teğet çakılma korkusu sarıyordu her yanını
tut ki düşün düşünün içine ettiği yerde
hatırı sayılır voltalarla
el altından boyuna suluyorlardı zulanı
iyisi mi
masallarda uyumaktı kınalı kuzum!
muhtemelen doğaya kollarımızı uzatınca da
kucaklayacak yiğit çıkmayacaktı karşımıza
saçlarımızdan parmaklarını sabırla geçirecek
avuçlarımızın içini adam gibi terletecek
tut ki bütün eller mühürlüydü
tut ki kabahati büyük ve özürlüydü
çocuğun gözlerinin içinde
görürdün yitirdiği gülüşü
geriye bize ancak otuz sekizden kalma kolektif acılar
göz yatağını sel altında bırakan dalgalar
-f tipi- mastar eklerini
hangi uzun havayla çekeceği kaygısını duyacak
ağıtlar kalırdı
"dünya görünmez düşmanlarla doluymuşçasına
kum torbasını yumruklamakla" geçirirdi ömrünü
göğsümüzü döverdi akreple yelkovan
üstelik ’geçti mi artık?’ diye soran yavrunun
masum sesiyle inlerken şu duvarlar
geçmezdi yine hiçbir şey gözüm!
siyahın güdülen tohumlarını
kefensiz içine gömmeyi gelenek sayan analar
nasıl da hüzünlerini budardı o dumanlı mevsimde bilmezsin
kirpiklerinden tel tel okunurdu sertifikalı yaşları
sen gene geçti bil şehir mezarlıklarının
kemik başına düşen acıyı sendeleyerek taşıdığını
herkese eşit dağıtılmayan vicdan genleri
barış ve savaş arasında sıkışıp
sindirim bozukluğu yaşardı o dönem
havaya sıkılan her b-ölü-cü kurşun
kürek kemiğimizin sol tarafını delip
omuz omuza gelmenin önüne geçmek için
bütün köprüleri yıkardı başımıza
gelişigüzel kundaklanırdı hayallerimiz
mutluluğa ayrılmış güler yüzlü
bir kara parçamızı dahi bulamazdın haritada
kollarımızın arasına sığmayan devran
gözümüzde küçülürdü sonra
küçülürdü insanlar...
peşine annem avuçlarını göğe açıp
’hızır yardımcımız olsun’ derdi ama sesimizi duyan olmazdı
tanrı başka bir gezegeni kollamakla meşgulken unuturdu bizi sürekli
mayınla döşenmiş saatler kuşkuyla bakarken birbirine
üstümüzdeki sayısız çığlıkla yakalanırdık bir şafak vakti
şimdiki zaman kipleri mesafeli duran geniş zamanlı bir düşünceyle karşılaşınca
tedirgin olurdu hemen ...olsun!
yine de gülümseyecek kadar açılırdı sanki
dudağın uçurumda kalan öteki yarısı
ama alçılı yüzlerin çok az pay çıkarılmış tebessümlerini
ortadan ikiye bölüp sınırlardan uzaklaştırınca
’kendine çok iyi bak!’ ünlemiyle sarsılan
ve etrafına endişeli bakan ifadelerin oyununa gelip
her seferinde çuvallayarak bırakırdık birbirimizi
yani mutluluğumuz değil de
hüznümüz bulaşıcı sayılırdı bre!
hacmini taşıran ve son derece metanetli görünmeye çalışan
buna rağmen mutlu sonu kendine çok gören takım hikâyeleriyle gelip
küflü duvardan malzeme kaçıran birkaç densiz tuğlanın boşalan içlerini doldururduk
burası da beş yıldızlı işkence merkeziydi
milletin gittiği güzellik salonları olurdu paraya para demedikleri
bizim de bedava eğitim gördüğümüz
şiddet içerikli metodlarımız vardı hoş geldin lâ kapitalizm!
o süre zarfında kendi varlığımızı unutana dek tutulurduk
dışarıyla temasta olmak, acılar kahvesinde iki demli çay içmeye benzerdi bazen
bazen de karşı cephelerle kurulan kontrollü yakınlaşmamızdan ötürü
iyi hal indiriminden faydalanıp hafif sıyırıklarla başka acılara şartlı tahliye edilirdik
üstüne de kaza namazını kıldırmayı unutmazdı namussuzlar
yani kibar bir dille gerilimi yüksek tutulan
’kapımız size her zaman açık yine bekleriz’
toplu grup seanslarından çıkmaydık
ne yaparsak yapalım gözüm!
hayal kuran gizli odalara bile
sızardı terör estiren potansiyel katiller
sistemli şekilde kalite kontrolden geçirilip
yontulurdu beyinleri insanların
dev aynasında kendine sırıtıp
bayılırdı replik kapmaya
aksiyonu yüksek senaryolarda
hani beni yanlış anlama ama
yanlış pozisyonda yakalanan ve üst tabakadan gelen
tek komutlu gölgelerin geçit töreni olurdu ya
hani zincirli tasmayla havlamaların muaf tutulduğu av köpekleri
hani desem ki dudaklarım üç kaldırım boşluğuydu
üst geçidi tadilat çalışmalarından ötürü trafiğe kapalıydı
ne yazık ki burdan bakınca cibilliyeti seçilmiyor
alt geçitte yan yana duran üç nokta sessizliğim vardı
bkz...
vurguları tek hücreli amiplerin yuvasıydı
burda başka bir noktaya hacet yok terbiyeni takın sendromu var yalnız
kimseyi üzmek istemem lâkin
dizlerine vurup -ağla gözlerim ağla!-
vagonlarla üzerinden kimliği belirsiz
göz yaşartıcı travma geçtiyse
bağışla beni gözüm bağışla!
yani sen açıyorsun ya yüreğinin yanık sesini
bilmiyorsun şimdi
yasa dışı kaç prematüre düşün doğduğunu
mer@lgül...