26
Yorum
58
Beğeni
0,0
Puan
4286
Okunma
...
Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır
Üşüyorum, kapama gözlerini...
Ahmed Arif
...
üşüyorum
kulaklarımın sesini ya sonuna kadar kısın
ya da an.tenime hiç dokunmayın
...
sessizliğin menopozlu hali aramıza girdi gulam
artık sana gelirken topladığım
ne bir düş kaldı cebimde
ne de komadan yeni çıkmış bir gülüş
parantez aç
ve biz gül.müşüz
parantezi kapa
çocukluğum desen ben büyükken
k.onumuzun dışına çıkmayı direten ayaklarıyla
müşahede altında tutulamamış daha fazla
peşinden sürükleyip alıp götürmüş
bisiklet yakalı hasretimi uzaklara
tut ki onun için biz bize küsermişiz ara sıra
âdetten yeni kesilmiş çığlıklarımı
ne konuşturmak mümkün
ne de susturmak
anlamıyorlar ki daye
bir kadının gözyaşları
ulu orta iç kanama geçiriyor
hiçbiri zahmet edip arkasına bakmıyor
o nedenle uzaktan yakından
ne bir kan bağım kalsın kimseyle
ne de boşluğa düşsün diye
intihar süsü verdiğim sesim
oysa sadece elimle koymuşçasına
seni yüreğimde tutmak istemiştim
anladım ki giden bir daha geri gelmiyor
sıvası yarı yolda gelirken
dökülüyor ç.oğul sesli harflerin
büyük ünlü uyumunu sağlamak için
koptu kopacak inceliyoruz dağıldığımız yerden
bu işkenceye daha fazla dayanamayıp
seni ve annemi kuraldışı bırakıyorum hemen
ki çok iyi bilirim
nasıl da zordur gölgeleriyle karşılaşınca
insanın sevdiklerini sobelemesi
keşke köşe bucak kaçmasaydınız benden
o zaman ısrarla yalnızlığım çıkmazdı üstümden
iki ünlü bir ünsüz adında
kendine arkadaşlar edinen s.ağır odalar
güpegündüz ziyaretçi akınına uğruyorlar
karanlıkta cinlerin hatırını bulamayınca
’ya destur!’ deyip yokluğumu ihbar ediyorlar
üstelik görev başındayken mesai üstü
aşırı dozda düşünmekten ötürü
usulsüzce yakalanıyorum aynasızlara
kalabalığa uçurum taşımakla sorgulanan ayaklarımsa
gecenin çok ilerleyen saatlerinde
z.ilinize b.asmadan aklınızı
hırsız gibi girip s.oyuyormuş güya
de hadi söyle daye
beni hangi dağın başına
diri diri gömmüşler böyle
hangi sevdayı zimmetime geçirmişim ki münasebetsiz
ve hangi rüzgâra dalımı kaptırmışım uyurken
saatler zar tutarken özlem sarmıştı dört bir yanımı
rüyandan geçerken öylesine uğramıştım sadece
hani daha az önce demincek*
omzunda dinlenmeye ç.ekilen saçlarımı
küçükten büyüğe sıraya dizip
tel tel g.örmemiş miydik ağıtlarımı
aha işte tam da şuram
o gün bugündür açıkta dolaşır be gulam
ama gel gör ki
vücut direnci düşük bu hasrete
ne kan
ne de can dayanır
ziyadesiyle bu akşam
sensizlik d.okunuyor gözlerimden
korkarım ki acile kaldırılacak yine duygularım
öyle ki konuşurken titreme nöbeti geçirmekten mağdur dilimin yuvası
çıktı çıkacak sanki yerinden
adını duyunca
cümle tasarrufu yapıyor idiot’ça
latifeyle sıkıyönetim uyguluyor ağzımın içine zazaca
dediler ki
sen yokmuşsun
ayak izine de hiç rastlanmamış bu civarda
bundan böyle de
ikinci tekil şahıstan
birinci çoğul şahısa terfi eden z.amirlerimizin
türk dil kurumuna danışmadan
usulsüzce yapılan konuşmalarını
emniyet d.inlemeye alacakmış
yalan daye hepsi yalan
içimden çıkarıp atamayınca seni
hafıza k.ayıplığını organlarıma f.işleyip
röntgenimi çekeceklerini sanıyorlar
iyi ki trafiğe kapalı sokakta
şiirle paslaşmışız biraz
hiç değilse out’a çıkmadı cümleler
bol miktarda faul’lü-faust’lu trajedi yaşanınca
az kalsın uzatmalara gidiyordu düşünceler
neyse ki Goethe alkış tuttu da topumuza
şikâyet etmedi bizi Adolf’a
alt tarafı bu dar alanda
sözcükler alt yazıyla geçip alnımızdan
adresine elden teslim yağacaktı
kış ortası eceline k.açarken tanımadığım bir kız
stokta çoğalan hatıralarını s.ayıklayıp
dökülen yapraklardan intikam alacaktı
ki hiç öğrenmeyecektik nerde yüreğini rehin bıraktığını
ve ben seni sezonluktan da öte
dört mevsim taşıyacaktım her yerde
gıyabımda çiçek desenleriyle de boyanacaktı gök.yüzün
sen de beni avuçlarının içiyle
toplayacaktın kırıldığım parçalarımdan
söylentilere göre
üst tarafımız bomboş kalmış daye
rutubetlenmenin önüne geçmek için
sahibinden devren kiralanacağını duymuş çocuklar
apaçık görünen o ki
bir sürü yasal düzenlemeler takip edecek bizi
yok yere plâkası alınacak hüznümüzün
bir süreliğine hiçliğimize el koyacaklar
hesapta tekmil içeri tıkacaklar ses.sizliğimizi
hâlbuki açık havada yer ayırtmıştım maviyi ıskalayan düşlerimize
ve sen yağmurda ıslanan kirpiklerini de çantana koyup
güneşli bir günde çay içmeye gelmiştin bahçemize
sensizliğe dair birçok hastalık t.üredi kafamda daye
boğazıma takılanları gün ışığına çıkarmak
şöyle bir kenara dursun
sağa sola sapmadan
ta aşağılara itip yuvarlamak nasip olacak bu gidişle hücrelerime
parantez aç
ki hücrelerimiz bizi ele geçirmemişti o zamanlar
parantezi kapa
nasıl bir şeydir bu bilir misin
artık her gittiğim yere
seni de beraber götürüyorum daye
giriş çıkışlarda arama yapılırken
tek kimlik yerine
çift kişilik kim.sessiz.liğim çıkıyor üzerimden
memurlar da şaşırıyor
’zararsızdır korkmayın’ diyorum
sonra alıyorlar seni içime
elimde senden kalma
çerçevesine sığmayan bir resim
tarihine bakılırsa pozuna gecikmiş gülüşü sanki
hadi onu da bırak
deliğine oturmayan paslı bakışımı
gümrükteki bekleme salonu
ne yapsın ki
aslında mutluluk bugün
istemeye gelecekti beni babamdan
ve sen!
elverişsiz şartlarda bile olsa
hüzünlere kafa yormayan müsait bir duraktan
beni alıp bana getirecektin
sonra da öpücük postalayıp
dudaklarımdaki çukurdan
diyecektim ki
üşüyorum daye
rızam olmadan açma gözlerimi
mer@lgül