19
Yorum
58
Beğeni
4,9
Puan
6630
Okunma


’’Şimdi sen gelsen/Dağ suları gibi incecik
Kırılıp dökülen/Uçarı gülüşünle sen/
Hep öyle hayata barışık/Çıkıp gelsen’’ Ş Erbaş..
Postacısını kaybetmiş zamandayız..
Gün yirmidört saat,güzel bir haber bekledim..Öyleydi..
Sabahın ilk ışıkları yerini akşama bıraktı ve ardından geceye..
Bir yaş daha aldığımı söyleyen telefon mesajları sabaha dek susmadı..
Pencereden son seferinde tramvayın arka lambaları küçülünceye kadar baktım..
Beklentilerini ceplerinde ısıtan çocuklar gibi bekledim..Hiç bir ses yok..
Donkişot’a övünüp sabaha kadar dövüşüp durdum şiirlerle..
Beklemek ne kadar zor ve sessizlik ne kadar saldırgan.
Gün ışımak üzereydi ağaçların yapraklarına tembelce
dokunan rüzgarı bile duyuyordum..
Kocaman bir boşluğu üzerime çekip uzandım yatağa..
Düşsüz bir uyku istiyordum hepsi o..
Zaman kimlerin lehine işliyor..ya da kimlerin aleyhine..
İnsanın kendisini zamanla ilişkilendirmesi,zamanı algılayışı,
özellikle zamanı değerlendirme biçimi ve yöntemi kimi zaman
pembe diziler gibi..
Zaman,sanki modası geçmiş bir giysi gibi duruyor karşımda..
Boşluk kokan aynalarda her sabah,aynı harften incinen iki çocuk gibi
kanatıp duruyoruz tüm mevsimleri.
.....
Uzun,çok uzun zaman sonra yine öyle birden,ansızın çıkıp gelmiştin..
Biraz süzgün görünüyordun fakat gözlerin her zamanki gibi
dört mevsim bir bahar tutkunuydu..
Duygularım alt üst olmuştu,kırgındım..Kızgın değildim ama..
Kızgın olamıyordum sana karşı..Duygularım senin olmadığın tüm
zamanlarda boşlukta kalmıştı..Ruhum tutunacak bir yer arıyordu..
Nerdeydin bunca zaman,neler yaptın? sorabilir miydim sana;hayır..
Korkuyordum..Kaybetmekten,incitmekten korkuyordum..
Fakat benim bir çırpıda sormam gerekenleri sen bana soruyordun..
Geçmiş tüm zamanlardan çok daha uzun bir zaman sonra yine böyle
ansızın çıkıp gelmene tanık olamamak,varlığını görememek
her şeyden çok büyük ızdıraplı,daha hüzünlü..
Aynı suya iki kere girilmez nasıl olur da aynı uçurumdan iki kere düşülür..
’Beni içimdeki korkuların gerçek olma hali öldürür’ derken şair
ben o korkulara ihitimal bile vermezdim..
Yazmak bundan önce hiç bu kadar zor ve sancılı olmamıştı bende..
İnsan yalnızca konuşurken kendini sınırlar sanıyordum
oysa yazarken sınırları daha çok genişliyormuş.
iki şehir kadar hüzünlü,iki şehir kadar umuttuk..
Hiç bir şeyine olmasa bile trajedisine bir telefon etseydin,
mesajla anlatsaydın ’ben geldim’ deseydin..
Sorularım ve iç hesaplaşmalarımla siyah efkarlar büyütüyorum..
Kolaymı yanıbaşında olduğunu bilipte en uzağındaymış gibi yaşamak..
Umutlu olmakta yetmiyor..Louis Armstrong’un ’simsiyah efkarın’a
çivit dalışı yapıyorum..Simsiyah efkarlıları düşünüyorum..
Sarte’yi,geceyi aşkın anayurdu ilan eden Mungan’ı..
Görmeden,dokunmadan,hissede,hissede siyah efkarlar büyüten
Cibran’ı ve Turgut Uyar’ın aşkın ellerinden tutup ilk
gelen otobüse atlayıp gidebilme efkarını..
Suskunluğundan yıldızlar devşirdiğim,söylesene şimdi biz hangi yıldız,
hangi renk,hangi mevsimiz böyle..
Ben bu gün bunları yazarken masamda takvim var.
Evren,başı sonu olmayan bir değişim ve akan giden bir süreçse şayet tarih,
buna tanıktır..
Bağrımda tufan öncesi çağrışımları yaşıyorum..
Başkaları için kesinlikle ’önemsiz’ addedilebilir kendimce,
sevdim ve savaşıyorum..Şimdi yüzüm sokağa dönük ve
yitire yitire kazanmanın erdeminde kendimi çağımın
ve toplumun gerçeklerinden kopmadan özlemlerin,sevinçlerin,
umutların içinde üretiyorum..
Özrüm ne şiire,ne de mektuplara,filmlerse kendi halinde,özrüm tutarsız bir çağda
izdiham yaratacak kocaman dönüşümsüz sevdaya.
(Sana telefonla ulaşmam mümkün olsa arayacağım..
Cesaretle şunu fısıldayacağım..Seni görmek istiyorum,
konuşmak;sana dair söyleyeceklerimi yazmak yetmiyor)..
Sen şimdi saklanan bir denizde
yalnız kendine gülümseyensin..
Gökyüzün benden çok sevsin seni..
01.11.Aralık..2015..
mimoza
yağmur
otobüs durakları
metroya çıkan alt geçitler
nemli dudaklar
nikotini yüksek mekanlar
duvar yazıları
tenha sokaklar
gece terkedilmiş şehirler gibiyim
hangi kaldırıma otursam gölgen düşüyor üzerime
dayan! diyor gece sefası
dayanıyorum öyleyse var mıyım?
bütün gizemin
sırların/havada uçuşuyor
gözlerim şişene kadar çığlık çığlığım
rüzgar önüne alıp savuruyor bedenimi
bembeyaz bir yelkenli gibi batmamak için direniyorum
hangi düşlerimde sen yoksun ki
ben kendimden çözülüyorsam ne çıkar
içimde puntosu büyür ya söyleyeceklerimin
ey! tutkunun atardamarı
önlenemez kalp çarpıntısı
yalnızlıktan sararmış mektuplar
içimdeki üzgün alfabe
ve kilometre levhaları
ve işgal edilmiş şehirler
geceleri ne siz sorun ne ben anlatayım
saçlarım kavaklara sarmaşık
şaşkın kelebekler gibiyim
bir yanımda gök bir yanımda güneş
vakit doldu! mavi kuşum
bir çiçeği
bir düşü
bir ömrü konuşmanın vaktidir
çık teninden ve benimle yüzleş
-bendeki seni alıp gidecekmiş gibisin yine
gök ve yıldız,gece ve Cumartesi
şiir ve mektup,yağmur ve sabah rüzgarı
çocuk gülümsemesi,kuş öpüşü ve izdiham yaratan düşler
benden çok sevsin seni-
5.0
98% (49)
2.0
2% (1)