2
Yorum
13
Beğeni
5,0
Puan
1168
Okunma
I.
Taşrada doğan o yalnızlık sonesi
Başka şehirlerde ölçtüm
Günden güne
Günden günü.
Bir çıkmazı boğdum Doğu’da kan ile
Susarak anlatıyorum öleyazmalarımı.
Sen elleri kolları
Öylece bağlamış gibi yüzyıllık zindanlarda
Bulutları ateşe verir gibi
Ellerinde yaşamak telaşı.
Şimdi bir ölümü tanıştıracağım sizlerle
İki bin küsurler ve
Sürüyle kan kokusu
Mevsimlerden hep sonbahardı taşralarda
O yalnızlık korkusu.
II.
Gözünde buluşarak kuşlar
Ölecek veya uçacak
Hangisini sevda renginde bir maviye
Boynumda bir borçla
Sahici hüzünlere sattım
Unutuyorum bir bakıma güneşin batışını
Altın saatler
Yüzü yamuluyor inceden inceye
Öteberi nar duası
Karıştırıyorum hep
Seni bulmak ile bulmamak
Yağıyorsa kar Doğu’dan
Akşamları örter gibi su
Çekilir evlerine karanlık uykudan gelen ölümler
Binlerce begonya konuşur
Binlerce sevda aritmetiği
Sabah değilim
Akşam olmaya hazır değilim
Olsa olsa bir haberciyim güneş ile ay arasında
Günlerden günlere
Özlemekten ölmeye
III.
Şu altından rengin
Bambaşka bir zamanın örtüsünde
Yalnızlaşan kavak ağaçlarına elbise mi
Tanıyorum her şeyi,
Aruzlu sert hüzünlerdi
Sessizliği okuyor dudakların
Dur! Konuşamıyorsak ağlaşalım seninle
İkarus nar bahçesinde öleyazsın
Seninle aydınlanacak gökyüzü
Sanırım bir giz yatıyor
Gözlerinin derinlerinde
Enlem ve boylamlarda çarpışan özgürlük arbedesi
Gene de
Çakralarıma ve taşrama
Kazınmaktan da öte bir yalnızlık öyküsü
Hırslı bir gülüşle
Keskin bıçakların adını taşıyacak bulunamazlığın
Uykusunda uyanacak güneş ile
Uzun soluklu ölüm.
5.0
100% (6)