10
Yorum
20
Beğeni
5,0
Puan
4521
Okunma

’Bizi ayıran bu deniz değil bilirim
yine de her gece
bir ateş yakarım sahilde
çakıltaşlarına sorarım seni
ah!kim bilir hangi sulardasın şimdi’..Gülsüm Cengiz..
Postacısını kaybetmiş zamandayız..
Bir yapının taşları gibi düşün bizi..
Taşlar dizilmeye başlamış ve her şey geometrik bir düzelemde iken
birden bir parmağımızla yıkıp geçişimizi..
Bir ülkede herkesin zaferini ilan ettiği bir gecede,
yani suni bir çarpışmanın tam ortasında,şiir mi,sen mi,mektup mu?..
De bana,hüzün sevinçten eksiltir mi?..
Bana yalnızca keder biçiminde ulaşan yüce duyguların da
bir gün beni terk edeceğini düşünmek,bocalamama neden olabiliyor
bazı zamanlar..Gururlu bir susuşla besleyerek dokunulmaz ve naif
kılabiliyorum ama tüm bu olasılıklarımı..
Ve Bir ülkede herkesin zaferini ilan ettiği bir gecede,
nefes nefese ama çok sesliydik..
Bazen küçük küçük oyunlar oynuyoruz..
Dışardaki tüm tehditlere karşı kumdan zırhlara bürünüyorduk..
İnanıyor gibi yapıyoruz bize zarar gelmeyeceğine..
Dışarda yaprak kıpırdasa harflerden yaptığımız siperlerimizi
darmadağın ediyorlar..Onların sancıyan yerlerini kurşun kalemlerimizle
kaşıyoruz..Kalpleri mühürlenmiş,ruhları bedenlerinden ayrılmış,
kana doymamışlara hala bir taş atacak takati bulabilenlerimiz
yara bere içinde kalmış vücudunu son bir hamle ayağa kaldırıp
fırlatabiliyordu elindeki taşı..
Böyle böyle uzanabiliyorduk kızgın kumlardan masmavi sulara..
Ama hiçkimse hiç bir zaman neyin suçunu işlediğimizi,hangi
suçüstü durumdan yargılandığımızı,darmadağın edildiğini bilemez..
Topraklarında savaşan kardeşler görürsün,sokaklarında
vurulan,kaçırılan insanlar görürsün,bir taş atarsın,kurşun kalemini
çıkarır yazar,yazar,yazarsın insanlığın güzele olan düşlerini..
Ve inanır mısın biz hala ümit edenleriz..
Gerçekten hayat,Tolstoy’un dörtlü denklemindeki gibi
gerçeklerle çarpar,ayrılıklarla böler,insanlıktan çıkarır,sonra da kendini
toplar’mıydı..Bundan mıydı,gündüzün yarımkalmışlıklarını topluyorum gecede..
Kendimleydim,tüm heyecanımla sana gecikmiş günleri yazıyordum..
Fakat dışarda,nasıl desem,ortalık kıyamet,öyleki
üzerime bir şey almadan çıkacak gibiydim..
Dışardaki kaosa kaybetmemek için aklımdaki tüm çiçekleri,
cebimdeki tüm harfleri evde bıraktım ve bir kıyımın akışına bıraktım kendimi..
(İnsanın insana kıyametini,ki sonunda umutla dolu olsa da yazmak dahi
ne kadar zulüm,ne kadar acı değil mi)
İstanbul baştanaşağı bir Lili Marleen Türküsüydü,ya da ben
öyle sanıyordum..Düşün,sesler o denli birbirleriyle iç içe geçmişti..
Bu topraklarda haddinden fazla mı kök salmıştık,yoksa yeni
olandan mı ürküyorduk..
Sırt sırta veriyordum ’sorumluluklarımla’..
Hiçbir şeyin merkezinde değilsindir ama vicdanın senden ayrı
en ön saflarda koşar durur,tariflemeye kelimelerin yetmez olur..
Bazen bu durumun geceyle,hatta artık zamanla analojik halim olduğu düşünüyorum..
Sokaklarda kaybedemediğim kendimi bir trende kaybedebiliyorum..
Paylaşımlarımızı dahi öyle azaltmışızki elimizde bir şey kalmayacak böyle giderse..
’Komşu komşunun külüne muhtaç’tı bir zamanlar,ki
çocuk aklımla sobalarla barışık insanların özdeyişleri sanırdım hep..
Bilsen,daha neleri neleri düşlerimizdeki gibi sanıyorum hala..
Biz,toplumsal hüznün ve isyanın çekirdeğiydik..
Varsın kadrajın dışındakiler paylaşmasın acılarımızı..
Haddinden fazla politik bir günün akşamında
tutup Füruğ’a sığınıyordum yine..
Cumartesi’ydi ve Galileo ile yüz yüze iken farkettimki,
senin kentinde bir kelebeğin kanat çırpması burada
bir kasırganın kopmasına neden olabiliyor..
Gündüzün olanca kavgası akşam olunca bir başka
cinneti doğuruyordu sanki..
Yanan bir ormanın haline en çok akasyalar ağlarmış ya,
içimdeki yaprağın hüznüydü kirpiğimdeki nemler..
Hani o an,hemen,birden sabah olsa,gidip bir yalıyar’dan
boşluğa bırakacak gibiydim gövdemi..
Sabah olsa,içime dolansan ve bir dantel gibi İşlesen Özgürlüğünü..
Hayallerini yakıp yaşamı reddeden bilgenin teorisiyle allak bullağım..
Ellerimle savurduğum küllerin zamanın başka bir yerinde,
ölümüne giden bir serüvenin yansımasıydı yüreğimdeki ateşin..
O kahrolası gereklilik,özenle kurduğun düşlerini yeniden
inşaa etmeni dayatıyor..Tut ki buna hazırım..Yüzünde acı,yüreğinde isyan,
sesin rüzgarlarda bir çığlık,uğultusu iç içe geçmiş bir ormanın içindesindir..
Beklersin köklerin kayaları parçalasın diye,kolların bütün hayatı
kucaklar,bütün çocukları..Mezar taşlarına dönük yazarsın akşam şiirini..
Bütün güzel imgelerin toprağın altındadır çünkü..
Saf acı bir filmin içinde güvende olduğunu sanırsın,birden bire
el altından aksiyon verilir,susarsın..Televizyon izleyicileri habersizdir,
görmek,bilmek istemezler çoğunlukla..
Her şey makaslanmıştır..Aklımız,belleğimiz de..
Dünya şiddetli ihanetlere direndikçe,koynumuzdaki içtenliği
saklamak da o denli acıtıyor canımızı..
Biz,toplumsal hüznün ve isyanın çekirdeğiydik..
Varsın kadrajın dışındakiler paylaşmasın acılarımızı..
Postacısı olmayan kayıp şehrin mektuplarıyız ya,yine de
geceleri göğü ve sokağı izleyip ve bata çıka kaleme kağıda
mevsimin diliyle konuşacağım seninle..
Nasılsa akşamları eve dönüşlerimi biliyorum..
Sanki kolları iki yana açılmış bir çift sıcak gülümseyiş gibi
karşılayacak beni..Ve ben büyük bir içtenlikle sar beni diyeceğim,sar..
Eğer varlık aynı varlıksa..
22 Şubat 5 Nisan ..
Transfer mevsiminde
ince bir simyayı deniyorum gövdemde
böyle başlamalıyım
pimi çekilmiş bu zamanda yakışır doğrusu
sabah olur herkes kendi boşluğuna sarılır nasılsa
ben,diyojenin ışığına
yaşam maviliklerde bir uçurtmaysa
gün
kelebeklerin kanatlarında derin pırıltılardır kuşkusuz
ve kuşkusuz
ağır
çıplak
biz bizeyizdir
soluğu yanıbaşımızda,yürek çarpıntısına
şimdi ben sana nasıl susayım
söyle
beni sana yakınlaştıran şiir mi
düş mü
sen mi
hangi yanım daha fedakar?
Ey beni düş kırıklarımdan yeniden canlandıran anlam
gizemli heyecan
her sabah uyanıyorum,çocuğum
’her sabah aşığım’
Temmuz
mor sümbül ve nergis
ya sonra?
sonra
kuşların kanatlarına bir sevda şarkısı kondurmuşum
göğün üstünde kim bilir hangi rotadayız
utangaç bir mevsimin ellerinden tutmuşuz
deniz olan boynundan öpmüşüm
ay tutunur sevince
düş dökülür
bir görkemin siluetinde
ah! hadi bu sabah çocuk gözlerine götür beni
-Günebakan çiçeği yüzünü güneşe dönermiş
Temmuz çiçeği içimdeki yüzüne-
5.0
100% (17)