Sevmek birbirine değil, birlikte aynı noktaya bakmaktır. exupery
Doğan Güneş
Doğan Güneş

İçime Dolan Ve Bir Dantel Gibi İşle Özgürlüğünü

Yorum

İçime Dolan Ve Bir Dantel Gibi İşle Özgürlüğünü

( 17 kişi )

10

Yorum

20

Beğeni

5,0

Puan

4521

Okunma

İçime Dolan Ve Bir Dantel Gibi İşle Özgürlüğünü

İçime Dolan Ve Bir Dantel Gibi İşle Özgürlüğünü

’Bizi ayıran bu deniz değil bilirim
yine de her gece
bir ateş yakarım sahilde
çakıltaşlarına sorarım seni
ah!kim bilir hangi sulardasın şimdi’..Gülsüm Cengiz..


Postacısını kaybetmiş zamandayız..

Bir yapının taşları gibi düşün bizi..
Taşlar dizilmeye başlamış ve her şey geometrik bir düzelemde iken
birden bir parmağımızla yıkıp geçişimizi..

Bir ülkede herkesin zaferini ilan ettiği bir gecede,
yani suni bir çarpışmanın tam ortasında,şiir mi,sen mi,mektup mu?..
De bana,hüzün sevinçten eksiltir mi?..
Bana yalnızca keder biçiminde ulaşan yüce duyguların da
bir gün beni terk edeceğini düşünmek,bocalamama neden olabiliyor
bazı zamanlar..Gururlu bir susuşla besleyerek dokunulmaz ve naif
kılabiliyorum ama tüm bu olasılıklarımı..

Ve Bir ülkede herkesin zaferini ilan ettiği bir gecede,
nefes nefese ama çok sesliydik..
Bazen küçük küçük oyunlar oynuyoruz..
Dışardaki tüm tehditlere karşı kumdan zırhlara bürünüyorduk..
İnanıyor gibi yapıyoruz bize zarar gelmeyeceğine..
Dışarda yaprak kıpırdasa harflerden yaptığımız siperlerimizi
darmadağın ediyorlar..Onların sancıyan yerlerini kurşun kalemlerimizle
kaşıyoruz..Kalpleri mühürlenmiş,ruhları bedenlerinden ayrılmış,
kana doymamışlara hala bir taş atacak takati bulabilenlerimiz
yara bere içinde kalmış vücudunu son bir hamle ayağa kaldırıp
fırlatabiliyordu elindeki taşı..
Böyle böyle uzanabiliyorduk kızgın kumlardan masmavi sulara..
Ama hiçkimse hiç bir zaman neyin suçunu işlediğimizi,hangi
suçüstü durumdan yargılandığımızı,darmadağın edildiğini bilemez..
Topraklarında savaşan kardeşler görürsün,sokaklarında
vurulan,kaçırılan insanlar görürsün,bir taş atarsın,kurşun kalemini
çıkarır yazar,yazar,yazarsın insanlığın güzele olan düşlerini..
Ve inanır mısın biz hala ümit edenleriz..

Gerçekten hayat,Tolstoy’un dörtlü denklemindeki gibi
gerçeklerle çarpar,ayrılıklarla böler,insanlıktan çıkarır,sonra da kendini
toplar’mıydı..Bundan mıydı,gündüzün yarımkalmışlıklarını topluyorum gecede..

Kendimleydim,tüm heyecanımla sana gecikmiş günleri yazıyordum..
Fakat dışarda,nasıl desem,ortalık kıyamet,öyleki
üzerime bir şey almadan çıkacak gibiydim..
Dışardaki kaosa kaybetmemek için aklımdaki tüm çiçekleri,
cebimdeki tüm harfleri evde bıraktım ve bir kıyımın akışına bıraktım kendimi..
(İnsanın insana kıyametini,ki sonunda umutla dolu olsa da yazmak dahi
ne kadar zulüm,ne kadar acı değil mi)
İstanbul baştanaşağı bir Lili Marleen Türküsüydü,ya da ben
öyle sanıyordum..Düşün,sesler o denli birbirleriyle iç içe geçmişti..
Bu topraklarda haddinden fazla mı kök salmıştık,yoksa yeni
olandan mı ürküyorduk..
Sırt sırta veriyordum ’sorumluluklarımla’..
Hiçbir şeyin merkezinde değilsindir ama vicdanın senden ayrı
en ön saflarda koşar durur,tariflemeye kelimelerin yetmez olur..
Bazen bu durumun geceyle,hatta artık zamanla analojik halim olduğu düşünüyorum..
Sokaklarda kaybedemediğim kendimi bir trende kaybedebiliyorum..
Paylaşımlarımızı dahi öyle azaltmışızki elimizde bir şey kalmayacak böyle giderse..
’Komşu komşunun külüne muhtaç’tı bir zamanlar,ki
çocuk aklımla sobalarla barışık insanların özdeyişleri sanırdım hep..
Bilsen,daha neleri neleri düşlerimizdeki gibi sanıyorum hala..

Biz,toplumsal hüznün ve isyanın çekirdeğiydik..
Varsın kadrajın dışındakiler paylaşmasın acılarımızı..

Haddinden fazla politik bir günün akşamında
tutup Füruğ’a sığınıyordum yine..
Cumartesi’ydi ve Galileo ile yüz yüze iken farkettimki,
senin kentinde bir kelebeğin kanat çırpması burada
bir kasırganın kopmasına neden olabiliyor..
Gündüzün olanca kavgası akşam olunca bir başka
cinneti doğuruyordu sanki..
Yanan bir ormanın haline en çok akasyalar ağlarmış ya,
içimdeki yaprağın hüznüydü kirpiğimdeki nemler..
Hani o an,hemen,birden sabah olsa,gidip bir yalıyar’dan
boşluğa bırakacak gibiydim gövdemi..
Sabah olsa,içime dolansan ve bir dantel gibi İşlesen Özgürlüğünü..

Hayallerini yakıp yaşamı reddeden bilgenin teorisiyle allak bullağım..
Ellerimle savurduğum küllerin zamanın başka bir yerinde,
ölümüne giden bir serüvenin yansımasıydı yüreğimdeki ateşin..
O kahrolası gereklilik,özenle kurduğun düşlerini yeniden
inşaa etmeni dayatıyor..Tut ki buna hazırım..Yüzünde acı,yüreğinde isyan,
sesin rüzgarlarda bir çığlık,uğultusu iç içe geçmiş bir ormanın içindesindir..
Beklersin köklerin kayaları parçalasın diye,kolların bütün hayatı
kucaklar,bütün çocukları..Mezar taşlarına dönük yazarsın akşam şiirini..
Bütün güzel imgelerin toprağın altındadır çünkü..
Saf acı bir filmin içinde güvende olduğunu sanırsın,birden bire
el altından aksiyon verilir,susarsın..Televizyon izleyicileri habersizdir,
görmek,bilmek istemezler çoğunlukla..
Her şey makaslanmıştır..Aklımız,belleğimiz de..

Dünya şiddetli ihanetlere direndikçe,koynumuzdaki içtenliği
saklamak da o denli acıtıyor canımızı..
Biz,toplumsal hüznün ve isyanın çekirdeğiydik..
Varsın kadrajın dışındakiler paylaşmasın acılarımızı..

Postacısı olmayan kayıp şehrin mektuplarıyız ya,yine de
geceleri göğü ve sokağı izleyip ve bata çıka kaleme kağıda
mevsimin diliyle konuşacağım seninle..
Nasılsa akşamları eve dönüşlerimi biliyorum..
Sanki kolları iki yana açılmış bir çift sıcak gülümseyiş gibi
karşılayacak beni..Ve ben büyük bir içtenlikle sar beni diyeceğim,sar..
Eğer varlık aynı varlıksa..

22 Şubat 5 Nisan ..

Transfer mevsiminde
ince bir simyayı deniyorum gövdemde
böyle başlamalıyım
pimi çekilmiş bu zamanda yakışır doğrusu
sabah olur herkes kendi boşluğuna sarılır nasılsa
ben,diyojenin ışığına
yaşam maviliklerde bir uçurtmaysa
gün
kelebeklerin kanatlarında derin pırıltılardır kuşkusuz
ve kuşkusuz
ağır
çıplak
biz bizeyizdir
soluğu yanıbaşımızda,yürek çarpıntısına
şimdi ben sana nasıl susayım
söyle
beni sana yakınlaştıran şiir mi
düş mü
sen mi
hangi yanım daha fedakar?

Ey beni düş kırıklarımdan yeniden canlandıran anlam
gizemli heyecan
her sabah uyanıyorum,çocuğum
’her sabah aşığım’
Temmuz
mor sümbül ve nergis
ya sonra?
sonra
kuşların kanatlarına bir sevda şarkısı kondurmuşum
göğün üstünde kim bilir hangi rotadayız
utangaç bir mevsimin ellerinden tutmuşuz
deniz olan boynundan öpmüşüm
ay tutunur sevince
düş dökülür
bir görkemin siluetinde
ah! hadi bu sabah çocuk gözlerine götür beni

-Günebakan çiçeği yüzünü güneşe dönermiş
Temmuz çiçeği içimdeki yüzüne-

Paylaş:
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Şiiri Değerlendirin
 

Topluluk Puanları (17)

5.0

100% (17)

İçime dolan ve bir dantel gibi işle özgürlüğünü Şiirine Yorum Yap
Okuduğunuz İçime dolan ve bir dantel gibi işle özgürlüğünü şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
İçime Dolan Ve Bir Dantel Gibi İşle Özgürlüğünü şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
İsmailoğlu Mustafa YILMAZ
İsmailoğlu Mustafa YILMAZ, @ismailoglumustafayilmaz
18.5.2018 11:47:23
Sevda seli duyguları kutlarım...
Kaleminiz devamlı yazsın...
................................................ Saygı ve selamlar..
İlfan
İlfan, @lfan
20.1.2017 21:17:17
5 puan verdi
bir dost selamı şiirkuşlarının kanatları'na yükleyip gönderiyorum .
her daim sevgiyle kal.
YAŞAYANKELİME
YAŞAYANKELİME , @yasayankelime
18.1.2017 14:23:50
Âh bütün çağlar hep Şiir
Kaç ışık söndürdük içimizde yanarken
Kim bilir?
Birbir dökülür şimdi bütün Düşlerimiz
Hayatın karanlık kaldırımlarına akıtırken Biz O Sevişlerimizi
O gülüşlerimizde.

Hisseden ve hissettiren kaleminize Merhaba !

Sevgi sunum ile



.





YAŞAYANKELİME tarafından 1/18/2017 2:25:00 PM zamanında düzenlenmiştir.
Etkili Yorum
Gule
Gule, @gule
9.4.2014 14:22:09
Bugün hem sana hem de güneşli bir gökyüzüne sevgi dolu bir merhaba diyerek başlıyorum can...dünün hem rüzgârlı hem de yağmurlu havasının; ara ara, bir görünüp bir kaybolan çelimsiz güneşini de sayarsak; aksine bugün daha şanslıyız...tıpkı hüzünlerimiz gibi mevsim normallerinin üstünde seyrediyor...ilginçtir kalkar kalkmaz ilk işim gökyüzüne bakmak oluyor...sanırım enerjimi ordan depolama ihtiyacına kapılıyorum biran...hoş önceden de kestirebiliyorum, bir günün olağan seyrinin nereye akıp gideceğini...ya karanlığını giyinecek yine, ya da aydınlığına er-geç kavuşacak...ama bazen de hava şartlarının altında veya üstünde seyretmesi gibi insanoğlunun da değişken bir ruh hali olur...güneşe bakarsın ama karanlık yüzü eline geliverir ...veya aksine siyah bir bulutun yaslı yakasına bir perçem de olsa tebessümünü asarsın...


şimdi açık hava el değiştiriyor sanki...yüzölçümünün güneşli bir kısmını karanlık işgal ediyor...sadece yeryüzüne acı düşmez bilir misin...gökyüzünde de olağanüstü haller olur...bakarsın hüzün basan iki çift çığlık o boşlukta, o fırtınalı çatışmada ölür...bakarsın ki -dur!- ihtarına uymayan bir başka tebessüm diri diri vurulur...bakarsın orda da meşru müdafanın arkasına yaslanır, kendini bilmez üç-beş bölücü gök parçası...yıldızlara bildiğin otosansür uygulanır...bir de bakarsın ki göğe de kan bulaşmış...o sıra üstümüzden sıcağı sıcağına bin acı geçer...biz yine seve seve böleriz yüreğimizi yüzbinlere...nüfusumuza kayıtlı olan onca acı varken, binlerini geçirmekten çekinmeyiz üstümüze...bakarsın elinde bir kurşunla, göğü de yere indiriverir hayat...numaralı kasklarının, çelik yeleklerinin altına sığınan kaba kuvvet, ellerini oraya kadar dayatır...şairin de dediği gibi yani bildiğin "her gece şehirden açık açık kan örneği toplar keder!"


peki ya sonra?...sonra hiçbir ağıt acısını hafifletecek, az da olsa dindirecek hiçbir mastar ekini çekmeye yanaşmaz dudaklarında...biz yine önümüze elektrik akımına uğrayan tellerden yüksek duvarlar örüp, dokununca çarpılacak gibi oluruz...o duvarın ardı-arkası görülmez hiçbir zaman...kıyamet mi kopar orda yoksa güllük-gülistanlık geçinir gider mi millet hiç düşünülmez...sağımız-solumuz, önümüz-arkamız bildiğin taş betondur oysa...elma da desek, armut da desek başımızda nöbet tutup; yirmi dört saat sobeler bizi o rutubetli beton...ya sonra?..sonra her düş, potansiyel bir katilin saldırısına uğrar...ve zihninde canlandığı vakit imha edilir...yani bildiğin saat başı işleyen hüzünler devreye girer hemen...sonra da -bugün yaşamak gelmiyor içimden- diyecek olursun...zaman daralır, büyür huzursuzluğun içinde...stokda üst üste yığılır gözyaşların...aralarında hayata geç kalmış ve ırzına geçilmemiş bakire bir mutluluğun kırıntısına rastlamak bile olanaksızdır...


"dalsız duldasız", dedim ya dışarda az parçalı bir aydınlık ama içimde siyahın güdülen tonları hakim...salim kafayla düşünemiyorum...-içinizde yük taşımayın- derdi ya büyüklerimiz...benim ise kamburumu günbegün çıkarıyor bu hayat...sonra da diyorum ki: ben dünyalı değilim ulan, gelmeyin üstüme!...o vakit öfkem de , isyanım da büyüyor...hatta öyle büyüyor ki, yeryüzünü kaplayacak diye ödüm kopuyor...-endişeye mahal yok- diyorum sonra...bi bakıyorum yine aynı yerdeyim...evet ben dünyalı değilim, ama bu mendebur ayaklarım var ya yerlerde hep sürünüp duruyor...bu yerçekimine sürekli yeniliyor ve kurtaramıyorum şu yerin sancılı zemininden paçamı ...belki ayaklarımın yaz-kış üşümesinin sebebi ondandır...bunun tıp dilindeki karşılığı ise anemi yani bildiğin kansızlık...sonra kendime çok kızıyorum biliyor musun...hani böyle de bir zaafı yok mu dokularımın...dışarda oysa kan gövdeyi götürüyor...oluk oluk akıyor...düşünsene benim kanım bile donmuş, hareket etmiyor yerinde...o yüzden boğulacak gibi oluyorum bazen...oksijen taşımak gibi bir derdi yok hücre duvarlarımın...sonra etrafıma bakıyorum yine....bütün bu bulgular kanımı dondurmaya yetiyor da artıyor bile...


bak işte yine iç kanama geçiren başka bir duvar...başka bir beton...başka bir soğuk cepheyle..ve insanların kim bilir hangi sıvalı yüzleriyle karşı karşıya kalacağız...dokunsam döküleceğiz hepimiz...dokunsam bin parçaya ayrılacak gövdemiz...yani mahalleye girdiğimde bütün düşlerin kepenkleri zoraki aşağıya çekilecek...yine karanlığa gömüleceğiz...o yüzden korkuyorum dokunmaya...dokunursam dağılıp gideriz çünkü...hem kendi iç cephemde hem de dış cephelerde olağanüstü bir durum yok anlayacağın...duvar aynı küflü duvar...bulutlar yine kederli üflüyor dumanını...gökyüzünü kucaklayacak olsam bütün hacmiyle üstüme devriliverir...belki o yüzden hem kendime hem de yeryüzüne bu kadar ağır geliyorum...


ama senin gibi yüreği olanlara dokunmayı seviyorum can...el-ele verip güneşe dönmek yüzümüzü...karanlığın içinden bile çekip, çıkarmak hüznümüzü...bir umudumuz var hâlâ...kuşa kurda yem olmamış, s.atılmamış düşlerimiz de var bizim...ben ordan bizi almaya gidiyorum her gün can...ne olursa olsun o duvarları yıkacağım!..ahdım olsun!..her ağıdın, her acının yüreğini öpüp, başımda taşıyacağım!..

yani anlayacağın kurban;
dışarda kol gezen hüzün
içerde diz boyu hasret
kaza mahallinden
sağ çıkar mı yüreğim dersin:))

Che'nin dediği söze karşılık ben de diyorum ki; hüzün hoş geldi sefa geldi...ama sen de öyle can...hoş geldin gözüm!..hoş geldin!..
ama bir daha selamsız, sabahsız bir yere kaybolma sakın emi...yoksa külâhları değişiriz valla...bak böyle de dürüst ve açık sözlüyüm:)))
Hugo'nun bir sözünü hatırladım şimdi..diyor ki: "ruhunu kaybeden dünyayı kazansa ne çıkar?"

çok şükür ruhumuz yaşıyor ölmedi henüz!..

o güzel yüreğine, emeğine bin selam can!
çokça sevgi...çokça selam kurban...
ha az kalsın unutuyordum söylemeyi
sana rastladığım için çok mutluyum can!
inan ki dört ayak üstünde zıplıyorum şimdi:))

Yaralım tarafından 4/9/2014 2:39:52 PM zamanında düzenlenmiştir.

Yaralım tarafından 4/9/2014 7:10:18 PM zamanında düzenlenmiştir.
Gule
Gule, @gule
8.4.2014 21:03:16
sen hoş gelmişsin mirim:))

yarın uzun uzun konuşmayı istiyorum şiirle...zaten içim kabarmış...tıka basa doluyum...bütün hıncımı bir güzel senden çıkarmayı düşünüyorum...

nasıl iyi düşünmüşüm değil mi..?

ya onu bunu boşver de özledik be pirom seni:))

Mert YİĞİTCAN
Mert YİĞİTCAN, @mertyigitcan
5.4.2014 21:32:49
5 puan verdi
Su gibi akıp giden bir güzellikti okuduğum ... Kutluyorum.
Esenlik dileklerimle.
deniz-ce
deniz-ce, @deniz-ce
5.4.2014 14:13:20
Yok böyle şiir. .!
prosayko
prosayko, @prosayko
5.4.2014 12:48:16
kelimelere boyun eğdirmek sanatı, zamanı kimseyle bölüşmez... bencildir, hep önceliktir ve hayatın her anında büyük fedakarlık ister...bence şair heryanıyla fedakar...susma derdine hiç düşmesin... (sessizlik kullanma talimatına uyulduğunda acıtıcı bir silah olabilirse de...) şiirle sevgiyle kalın...
Ayrık Otu
Ayrık Otu, @ayrikotu
5.4.2014 00:23:27
neresinden baksak ağrılı bir kaç mevsim geçiyor üzerinden çocukluğumuzun
sonra
canhıraç savaşlara atıyoruz çıplak ayaklı kimsesizliği..
kimbilir belki temmuzada yakışır ölüm
öğle sonrası bir cumarteside..
Sevay
Sevay, @sevay
5.4.2014 00:16:44
5 puan verdi
Sıcağı sıcağına bir şiir, sıcağı sıcağına bir yorum yazayım öyleyse,düşünmeyi sonraya bıraktım,cumartesi akşamına kadar vaktim var nasıl olsa,diyorum ama nefesim yeter mi,zira nefeslerimizde sayılı,,,,,

ben yine çok beğendim şair, bu cumartesi şiirlerini seviyorum zaten........yüreğiniz dert görmesin,kaleminiz hiç tükenmesin.....sevgiyle
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL