11
Yorum
16
Beğeni
5,0
Puan
3067
Okunma

Bir gün bir yerde karşılaşmak umuduyla kendim..
Hayttan kaçmakla kendimizi kaçırdığımızı sanıyoruz..
Bazen gölgemizden bile öylesine palyaço görüntüler sergilenir ki
aynaların dışına çıkıp kendimize bakmaya korkarız..
Kelimelerin gücüne inanmanın doğru olduğuna kanıp
sanat derslerine gireriz.Birileri sahiplenir bizleri..
En zifiri gecelerde kapüşonlusundur tanınmamak için,
tutar bir el değer omzundan saçlarına..Utançla selam verirsin
sokak çocuklarına..Gözlerimizdeki yanılgı hiç durmaz..
-Bir gün bir yerde karşılaşmak umuduyla sevgili yanılgı-
Yaşanacağız,geceyi ve delileri ve yanılsamalarımızın o dehşet
sarı hüznünüde..
Yaşanacağız! ’Bir çiçeğin cebine muhtacız hala’
’Bir insanın ezberinde şiir olmaması pek önemli değil
fakat bir kaç şarkı olmaması onun açısından büyük tehlike,
hele kalemsizse tehlike dahada büyüktür’derdi Annem..
Şiir bir insanı savurup atabilirdi sarı hüznüyle fakat
şarkı en azından melodisiyle kısa bir zaman diliminde de olsa
çekip çıkarabilirdi boşluklardan..Sanırım Annem o sözü
boşluklarımız daha fazla çoğalmasın diye söylemişti..
Şimdilerde dilimde şiirden bozma uzun şarkılar ceplerimde
tükenmiş kaleme ne demeli Anne!!..
-Berdevam sessizliğin yüz çiçeği kuruttu arka bahçede..
Aldım onları klozetin içine atıp sifonu çektim belki
o sonsuzlukta yeşerir diye-
Kente dönüş kolay olmadı..Her şeye alıştırmıştım kendimi..
O kentten gelirken ağır yağmurların ve bütün kırık fay hatların
arasından geçmiştim..
Kaç gündür evden çıkarken dehşet temkiliyim her an
başıma birşey düşebilir..Beraberimde getirdiğim ağır yağmurlardan
sele kapılabilirdim..Korktuğum,bomboş bir kentle
karşılaşma olasılığımdı..
Oysa kendim hariç her şey bıraktığım gibiydi..
Yeni yapımcılar açılmayan telefonlara yığınla mesajlar
bırakmışlar..Toprak daha azalmış..Ekonominin insan
sağlığına faydalarını anlatan televizyon programları
canlı yayınlarını çoğaltmış..Polisler güvenliği artırmak için
kimlik denetimine çıkıyordu yine..Bu arada yitirdiğimiz
kimliğimizi arıyorduk el yordamıyla..
Bulamayınca yenisini çıkarmaya çalışıyorduk süresi
bitmiş pasaportlarımız için..
Böl ve öp beni isimli bir şiirden ’Ülkenin bölünmez
bütünlüğüne saldırı’ anlamını çıkaran bir savcının
soruşturma açtığına dair ihbarnemesi kapının eşiğinde..
Her şey yerli yerinde!!..
Kente dönüş yalnızca boşluklarımdan ötürü hiç kolay olmadı..
Gerisi sineklerin vızıltısı..Hamamböceklerinin tıkırtıları..
Cihangir’de akşamüstü kırılgan bir gülüşle yazıyorum..
Yüzyıllık çınar ağacını kuşatanlara yazıyorum..
Aslında şu yanıbaşımdaki çam ağacıyla her konuşmam da,ona dair
her yazdığım yazım da incir ağacı diye bahsetmişimdir..
Dünyada başka kaç tane iki farklı ağacın yapışık bir şekilde
kök saldığı görülmüştür ki..
Bir birlerine öylesine sıkı sıkıya bağlılarki pencerenin birinden
incir ağacıyla söyleşirsin diğerinden çam ağacıyla..
Hayatyokedicilerin olanca pervasızlığına rağmen nasılda
sevgiyle büyütüyorlar sevda dallarını..
Cihangir’de akşamüstü kırılgan bir gülüşle yazıyorum..
Bir dalgalanma oluyor bedenimde..Durup dururken tekrar
çarpmamak için göğün bin nazına,alçak gönüllü ve başımı
eğerek giriyorum bir şiire..
Üzerime atılacak ya da koşup gelerek sarılacak,beni şu iki ağacın
dalları gibi saracak bir durum yok..
Müziği son ses açıp dışarda olan biteni bastırmayı deniyorum..
Olmuyor..Kelimeler öyle kötü saldırıyor ve oramı buramı mıncıklıyor ki
dayanamayıp içlerinden çelimsiz olan beş harflik bir kelime
gürültüyü bastırarak kulağıma fısıldıyor ’yazdıklarını izliyorum’..
Oysa yerleşik düzende kendi halimdeydim sanıyordum..
Anlamsız koşturmana dön ve kendi gremerini örtün üzerine şimdi..
Yoksa sende son treni kaçıracaksın..
Otopsisi yapılmıştır..
(Bir çuval şiiri berbat ettik..
açıkbüfekahvaltıotelleri
unutulmuşpansiyonyalnızlığı
salondakiaynaherbaktığımdaçatlıyor
kirliyastıkotellerinasıldırkimbilir
uçarkendüşenkelebeklergibi
hiçbiradresteyokum
kendimibeşyıldızlıotelinboyaynasındavuruyorum
kötürüyalarsilinsindiye
beniburayaakortsuzbirgitargetirdi
filmbitmeden
üstümüörtecekserinbirgecegötürür
.....ve şiir basınca gecenin bilmem kaçında
ortalık toz duman
kaçmak istersin
sığdıramazsın bavuluna dik yokuşları
oysa ne uzun yanılgılar sığdırıyoruz.. nihavent..
Hiç bir şehir parlak bir mıknatıs gibi çekmedi beni böyle..
şiddetli bir yaz mevsimde kekremsi bir
tat,iğnesi kırık şarkılar,belalı bir düş’ün illet tutkusu ve
hiç göremediğim,kendinden bile gizlediği ’yakamoz’
gülüşlü .... kaldı..
Temmuz,güneşli kar soğuğu vurgunu..
susulmuş tüm şarkıları sokağa çıkarıyorum..
Birazdan son vapur geçer.yaklaştıkça içindeki insanların
sesleri doluşur odaya..Yürekte tuhaf bir titreme..Sanki
kıyıya yanaştığında inecek birini bekliyor duygusu
saracak her yerimi..Yinede pencereden hafifçe uzanarak
bakarsın...Sesler gittikçe azalmaya başlar..
Vapur kıyıya yanaşmadan gider..
Ardından bir bakış vapura..
Çiğ tanesi az evel öldü..
Ölüm sebebini yalnızca üç kişi bilecek ve belki de
biz üçümüz sonsuza kadar nedenini anlayamayacağımız
bir ölümün sancısıyla uyanacağız her sabah..
Karin teyze ve tuvaliyle gelen geçeni resmeden kaldırımdaki
bilge ressam..
Karin teyze öğrendi ilkin.uzunca bir ağıt yaktı.
Duydun mu?..Başım göğsünde öylece dinledim..
Bütün gözyaşlarını saçlarıma döktü)..
Gece olurdu,içimdeki tüm renkler birbirine açardı
birbirine değmeyen zamanlarda
birbirine bakıp göremeyen yerlerdeydik
hangi geçmiş zamanın nergisleriydik bilemedim
herşey bir yanılsamaydı ama sevinçliydim
istanbul’un çok martılı sokağından
smirna’nın telaşlı iskelesine
caddelerde uçuşan kağıt parçalarıydı düşlerim
çok gel istedim
Turgut Uyar şiiri okur gibi gel
kim bilir nasıl rüzgarlıdır sesin
ömründen kendini düşürür gibi
kalbindeki acıya tuz basar gibi gel
insanın daha başka nasıl bir kötü anısı olabilirdi ki?
çok gel istedim
saçlarına dökülen yakamozlardan tanırdım seni
Gece olurdu,şiirler mektuplar çıldırış saatine üşürdü
beklenmedik zamanlarda şaşırtan sözcüklerin düşerdi yüreğime
harflerinden bir gök yapıp çocukça oyunlar oynardım odada
sözcüklerinle kurduğum bağın zihnimde yalnızca
platonik bir telepatiye dönüşürdü
içimden seni bir peronun akşam kalabalığına çağırırdım
şiirler mektuplar yetmez olurdu
rüzgardan buluta
İstanbul’dan Smirna’ya adını yazardım gördüğüm her duvara
bir kentten bir kente
deniz köpürürdü
yüzünü öperdim
durmadan buluşmalar örgütlerdim acemi miltanlığımla
sustun
kocaman bir alfabe giyotine durdu
vakitsizliğin
kalemsiz ve kağıtsız bıraktı ellerimi
-İnsan Cumartesi’nin hatrına suskunluğunu bastırır da gelirdi-
5.0
100% (14)