0
Yorum
11
Beğeni
5,0
Puan
197
Okunma
Bir kadın vardı, adı DersimliKiz.
Hayat onun omuzlarına daha küçücük yaşta ağır yükler bırakmıştı. Çocukluğunda duvarlara sinmiş ağıtları dinleyerek büyüdü. Her kayıp, her ayrılık, her haksızlık onun kalbine yeni bir taş ekledi. Yıllar geçti, taşların ağırlığı büyüdü, ama o yine de dimdik durmaya çalıştı.
Bugün ise içinde öyle bir yorgunluk vardı ki, nefes alırken bile kalbinin acısını duyuyordu. Yılların verdiği yorgunluk sadece bedende değil, ruhta da iz bırakıyordu.
Munzur’un serin sularına bakarken düşündü:
“Benim yorgunluğum bu suyun akışı gibi… hiç durmuyor.”
Bir taşın üstüne oturdu, gözlerinden süzülen yaşlar toprağa karıştı.
İçinde bir ses fısıldıyordu:
“Artık çok yoruldun… Ama yine de ayaktasın. Çünkü senin yaraların bile türküleşti, ağıt oldu.”
Ve o an anladı ki:
Onun kaderi sadece yaşamak değil, gördüğü acıları, duyduğu ağıtları, kendi kalbinde yeniden söylemekti. Çünkü DersimliKiz, bir halkın sessiz çığlığını, dağların sabrını, taşların yasını yüreğinde taşıyan biriydi.
O gün, o yorgun haliyle kendine söz verdi:
“Ben yıkılsam bile, hikâyem türkü olarak yaşayacak.”
Yorgun Yüreğimin Ağıdı – DersimliKiz”
Bugün çok yorgunum,
omuzlarıma dağlar çökmüş gibi,
her nefesimde bir feryat saklı,
her bakışımda yarım kalmış bir hikâye.
Gözlerim Munzur’un suyuna dalıyor,
o bile benden yorgun akıyor.
Bir taşın üstüne oturup ağlasam,
taş da benimle susar, benimle ağlar.
Yıllar geçti, ben hep bekledim,
bir kapı açılsın, bir ses gelsin diye…
Ama gelen hep suskunluk oldu,
giden hep kalbimi götürdü.
Dizlerimde güç kalmadı artık,
ama kalbim hâlâ direnir;
çünkü ağıtlarla büyüyen bir yürek
hiçbir zaman teslim olmaz.
Ey dağlar, ey taşlar,
siz bilirsiniz en çok acıyı.
Ben de bu günün yorgunluğunu
bir ağıt gibi bıraktım adınıza.
Ve dedim ki kendi kendime:
“DersimliKiz, düşsen de kalkarsın,
çünkü senin yaraların bile
bir türkü gibi yaşar bu topraklarda…”
5.0
100% (3)