(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Şair dediğiniz, kelimeleri süs olarak değil yara olarak kullanır. ve her yaradan bir ışık sızdırır.
Kelimeler şiirin en dış halkalarıdır. Asıl olan kelimenin altındaki kırılmadır. O kırılma ki şairin içinden süzülür. Bu yüzden hakiki bir şairin her dizesinde bir çatlak vardır. O çatlaklardan sızan ışık ise şiirin hakikatidir.
Şiir, parlayan değil kanayan yerden başlar çünkü. Şairin asıl işi bu sızının dilini çözmektir. Acının gölgesinden kelime devşirmek, yol kukusundan cümle örmek, kırılganlıkla mısra kurmaktır.
Ayrıca şairin vazifesi acıyı estetize etmek değildir. Acıyı doğrudan kalbin üstüne koymak da değildir. Onun işi acının altına inmektir. Kırmızıdan yeşile dönen bir yol gibi… Ölüme yaslanmış bir yaşam gibi… Sustuğumuz her şeyi bir hatıra gibi yoklayan o içten titreyiş gibi…
Bazıları şiiri bir gösteri olarak görür. Göz alıcı benzetmeler, süslü imgeler, parlatılmış sözlerle şiiri bir vitrin gibi sergiler. Ama hakiki şiir bir mahzende saklıdır. O mahzen ki, yalnızlıktan yapılmıştır. Sessizlikle döşenmiştir. Orada bir şair hiç kimsenin görmediği, ama herkesin hissettiği bir yarayı her gün yeniden kanatır.
Gün, kırmızının son kıvılcımıyla başlar. Gece, yeşilin göğsünde yavaşça soluklanır. Bozkır, şiirin en çıplak yeridir belki de.
Her çiçek biraz keder taşırken yaprağında. Her bahar bir sonbaharın yasını saklarken köklerinde, kırmızıdan yeşile yürür insan. Kandan toprağa, acıdan umuda, ölmekten sevmeye yürü gibi. Her adım bir geçiştir. Her geçiş bir yüzleşmedir. O yüzden çıplak gecelere sarınarak yürürüz biz. Üzerimizde bir dua, içimizde bir hayal, ve burnumuzda sessizce kokladığımız o yolun kokusu.
Çünkü şiir bir yoldur. Sessiz, kırılgan, ama inatla devam eden bir yol.
Bazı şairlerin şiirleri su gibi içilir, hava gibi solunur, mevsim gibi beklenir. Tıpkı kapalı bir goncayı sabırla seyretmek gibi.
Şiir bir kez içimize dolmuşsa eğer, o şiir artık sadece okunmaz. O şiir içimizde yaşar. Biz de onun içinde yaşamaya başlarız.
Bozkırın kalbinden fısıldayan bir iç ses gibi… Sözcükler toprağa rüzgara geceye karışıyor hem çok yalnız hem de evrensel bir ağıt gibi. İnsanın en derin yerlerine dokunuyor ama bağırmadan sessizce... Bir sızı gibi unutmanın bile unutulduğu yerden yazmışsın. Zaman mekan ve duygular iç içe geçmiş bozkırın ortasında gecenin sessizliğinde bir aşkın yasını tutar gibi…
“unut… unutmayı.” diyerek başlıyor ve her dize bu unutamayışın farklı bir yüzü oluyor.
Gerçekten çok güçlü dingin ama içi yanık bir şiir olmuş. Hem biçim hem ruh olarak çok etkileyici. Yine beni benden alan bir şiir düşmüş kaleminden tamda yüreğimin orta yerine.... Nicelerine sevgilerimle
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.