11
Yorum
45
Beğeni
5,0
Puan
619
Okunma

Yitirdiklerimden,
benim olmayan şeylerden,
düşle uyanan yüzümden,
sonra…
bir dahaki günlerden.
Aynalarda eğrilmiş yolda yürürken
bir avuç ışıkla tarttım gölgemi,
ardımda kaldı olmayan sesim.
Rüzgârın sırtında sürgün kalbim.
Akıp giden günlerin beyaz hırçınlığında
hayat, ipini koparmış fener gibi göğe tutunuyor.
İki mırıldanış arasındayım,
şarkıların ve gölgelerin.
Esmer uykularda kadınlar,
dağlar, güller…
Sabahla sustuğum yüzümde
her hevesin külü yeniden doğuyor.
Kanar sesim aşk gölgeli kıyılara.
Ellerim düşer toprağa,
ardından gülüşlerim.
Ateşin alnına yazılmış sabırda
her yanış bir eksiği tamamlıyor.
Düşlerin tozuyla çiziliyor ruhum.
Vaktin ağaran teninden sağanak serpiliyor,
kırılıyor çınarın gövdesi.
Kentin sırtına asılacak bir renk arıyorum
gölgem sığmazken bir kuşun gözbebeğine.
Dizlerimden düşen çocukla
iniyorum kelimelerin yokuşunu.
Sararan güz lekesiyle
böyle geçiyorum kendimden.
Dudaklarımda suskun bir kıyamet,
kan tadı bulaşıyor rüzgâra.
Şehrin omuzlarına düşmüş yalnızlık,
bir haykırışım işte
çarpışıp duruyoruz birbirimize.
Bıraktım ellerimi dut yaprağına,
bu sabah bütün susmaları
sisli bir camdan sildim.
Yüzümde büyüyen çocukların
mezar taşları vardı.
Her gün eksildim,
her gece çoğaldım.
Sonra…
hiçbir aynaya sığmadı yüzüm.
Bir çiçeğin intiharı gibi,
bir düşün ortasında
paramparça kaldım.
Göç rotasını şaşırmış bir turna gibi
sığmadı göğün tereddütüne.
Bilmiyorum
hangi ateşti beni doğuran
....
5.0
100% (19)