1
Yorum
11
Beğeni
5,0
Puan
213
Okunma
Bir karanlık iniyor aniden,
ufuklar sönüyor sessizce.
Ne zaman güneş batıp gölge uzasa,
“Bu gece, bu gece son gecem” diyorum.
Vazgeçiyorum dünyanın köhne saltanatından,
çünkü hiçbir tahta oturmuyor kalbim.
Yetişir bunca keder,
bunca elem,
her nefeste bin yıl yaşlanıyorum.
İçimde her şey sağır artık:
Ne bir şiir kanıyor dudaklarımdan,
ne bir ses dokunuyor ruhuma.
Dünyadan bezginliğim,
Yaşam kadar eski.
Sanki bin ömür yaşayıp bin kere ölmüşüm,
ve her defasında aynı yokluğunla uyanmışım.
Öylesine çözülmüşüm ki,
bir iplik gibi sökülüyorum zamandan.
Geceler üstüme çullanıyor,
yıldızlar bile bakmıyor yüzüme.
Bu ne bitmez ayrılık,
bu ne tükenmez özlem!
Her yolun sonu dipsiz bir kuyuya çıkıyor,
ben her seferinde aynı boşluğa düşüyorum.
Beni çağırdığını bir kez duyabilsem,
yüreğimdeki zincirleri kırardım.
Avuçlarımda ateş,
yorgun gözlerimde nem,
bir denizi boynuma asar
kapına gelirdim.
Ama sesin yok,
nefesin yok,
yalnızca rüzgârın uğultusu var.
Başımı taşlara vuruyorum,
duvarlara çarpıyor sessizliğim.
Her çığlığım dipsiz kuyulara düşüyor,
geri dönmüyor bana.
Ve ben yine diyorum:
Yaşam bu değil,
hayat bu değil,
sensiz her şey boş, her şey eksik.
Eğer bir gün dönersen,
bil ki bu kalp hâlâ aynı kalacak.
Ne kadar kırılsa da,
ne kadar paramparça olsa da…
Çünkü ben,
bir tek seni sevmek için yaratılmışım.
Ve şimdi biliyorum:
Karanlık yokluğundan büyüyor,
özlem kuyulara dönüşüyor,
zaman bile bana ihanet ediyor.
Ama ben hâlâ buradayım,
aynı adam, aynı bekleyiş,
aynı dua ile:
Gel… Sadece gel......
Zaman TÜNELI
17.08.2025
5.0
100% (6)