1
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
50
Okunma

Bir erkek giderken bağırmaz,
kapıları çarpmaz, gökyüzünü yırtmaz.
Sadece adımlarını hafifletir önce,
sonra nefesini…
Ve sen fark etmezsin;
içinde koca bir sessizlik büyürken
sen hâlâ umutla yamamaya çalışırsın
çoktan yırtılmış bir geleceği.
Oysa o, çok önce bırakmıştır sizin hikâyeyi.
Kendi içine gömdüğü cümlelerde
sessizce bir nokta koymuştur.
Sen virgüller ararsın hâlâ,
“belki”lerle nefes alırsın,
“düzeliriz” diye tutunursun
kırılmış yerlerinden.
Ama bir erkek giderken bağırmaz;
gidişi en çok sessizliğinden anlaşılır.
Telefon susar, mesajlar eksilir,
bakışları kısalır, dokunuşları hafifler,
sözleri yalnızca görevini yapar hâle gelir.
Sen bütün bu ufak işaretlerde
kıyameti görmezsin,
çünkü sevmek bazen insanı
gerçekten kör eder.
O ise çoktan vedalaşmıştır içinden,
seninle değil—
kendi kalbinde kurduğu bir odada,
ışıkları kapatıp çıkmıştır.
Geri dönmeyeceğini bilerek,
ama sana söylemeye cesareti olmayarak.
Sen hâlâ “belki yarın” dersin,
o ise çoktan “bitti” demiştir kendine.
Sen bir ihtimal ararsın,
o bir rahatlama.
Sen savaşırken,
o bitişin huzurunu taşır omuzlarında.
Ve gün gelir, sen de anlarsın:
Gidişler en çok sessizlikte büyür.
En çok orada acıtır.
Bir erkek uzaklaşırken bağırmaz—
sen duymayasın diye değil;
zaten söyleyecek hiçbir şeyi
kalmadığı için.
Sonra bir sabah uyanırsın,
odanın içi hâlâ ondan kalan gölgelerle dolu.
Yastığın boşluğu konuşur ilk,
ardından duvarlar…
Hepsi aynı şeyi fısıldar:
“Bitti.”
Ama bitiş sadece onun gidişi değildir artık;
içinde bir şey kırılmıştır,
adı yoktur, tamiri yoktur.
Artık sen de eski sen değilsindir.
Çekmecede unuttuğu bir anahtara dokunursun,
metal üşür eline.
Yabancı birinin eşyasına dokunuyormuş gibi
için ürperir.
Çünkü aslında yabancıdır artık,
yüzünü ezbere bilsen bile.
Sokaklara çıkarsın, kalabalıklar akar,
gülüşler birbirine çarpar,
hayat devam eder.
Sen ise herkesin ortasında
hiç kimse gibi hissedersin.
Dünyanın senin acından haberi yoktur,
olmaması da daha çok acıtır.
Gece olur, karanlık çöker,
düşüncelerin usulca dolanır boğazına.
Bir erkeği değil,
kendi gölgene yenildiğini fark edersin.
Onun gidişi, içindeki boşluğu büyütmüş,
sen artık o boşlukta kendi sesini bile
duyamaz olmuşsundur.
Ve sonunda, o en sessiz anda,
kendine itiraf etmek zorunda kalırsın:
Giden o değildi aslında—
senin içindeki ışığı da beraberinde götürmüş,
odada bıraktığın gölgeye dönüşmene neden olmuştur.
O çoktan bitirmişti,
ama sen şimdi başlaması mümkün olmayan bir şeyin
enkazında yaşamayı öğrenmek zorundasındır.
Ve işte o an anlarsın:
Bazı gidişler insanı öldürmez…
ama içinden bir yeri sonsuza kadar karartır.
5.0
100% (3)