6
Yorum
28
Beğeni
5,0
Puan
1178
Okunma
yeryüzü ateşten erimişti
gün az önce ölmüştü
ışığın vedası demişlerdi buna
ve ağaçlar ve gövdelerindeki kuşlar
külden yapılmış böceklerin hafızası
çakılların sesinden ürken atların kaçışı
buradan hiç ayrılmayan temmuz
kavrayışın yükü başlamıştı
zihnime ustalıkla uzanmıştı yıkanmış düşünceler
sonsuzluk diye bir sözcük girdi araya
sen de oradaydın, kimsesizliğin de
“sonsuzluğun sonu yok, yürü yürü bitmiyor”
diye yazıyordu yenilgiler defterinde
defteri kimse görmemişti bizden başka
kim yazmıştı bunları bilmiyorduk
yüksek sesle okumuştuk son sayfayı:
“gökyüzünün de sonu yok, gökyüzünün
çöllerinde uçuşan şeyler tanrının tozları değil
varlığın kıyılarını döven bulanık müzik”
bir bıçak sürüsü kesti önümüzü
sesimiz kısıldı susmalar denizinde
birbirine sarılan iki yaprağın düşüşüydük
kovulduk üzüm tarlalarıyla ünlü o şehirden
kalplerimizin gözünü bağlayıp iki ayrı trene bindirdiler
köksüzlüğe yollanmıştık
önce on altı yaşındaydım, seni ilk öptüğümde
dudakların yağmurdandı
sonra bir baktım kırk beş kapıyı çaldı
bilmiyordum nasıl yatıştırabileceğimi bu hüznü
hüzün bir zaman birimiydi
hüzün kavrayışın en ağır yüküydü
karanlık fırtınası
kötülük akan dereler
ışığın aldırmazlığı
duygu körlüğü
aynı anda ilerliyorlar kölelerden yapılmış bir ülkeye
gururla asılmış camlara ezilişin bayrağı
ve sokakları emen kayıtsızlık
bunlar oldu hep yokluğunda
bazı insanların yüzünde yanıklar var
çağın yağında kavrulmaktan hep
iyileşmeyi öyle uzak bir yere götürmüşlerdi ki
yürü yürü bitmiyor sonsuzluk gibi
yorulup çekildim düşten
olgunlaşmış incirlerin yüksek dallardan dökülüşü gibi
dökülüp durdu gün boyu gölge ölüleri
her şey üşüdü anlamın mağarasından
denizini kaybetmiş bir martının peşinden gittim
çağrılar topladım hançerlenmiş şehirlerden
dağıttım onları çığlık pazarlarında
ulaşsın diye kalplerinin gözü bağlanmışlara
sana benzeyen bir kadına rastladım asırlar sonra
onun gözlerini dinledim
gözlerinin anlattıklarını
ip izleriyle dolu boynundan dökülen ses tanecikleri
bir çamurluk oluşturdu toprakla buluştuğunda
çift anlamlı kelimelerle doldu çamurluğun içi
başka bir yaşamı fısıldadı koşuşturan otlar
yaban çiçekleri ve dağ kokusu ve renk taşıyan arılar
suyun taşa cevabıydı bu
dokunmak istedim iyileşmenin çağrısına
aniden çıkarıldım listeden
aniden çıkarıldım listeden
bu burkulmuş imgeler yüzünden
on altı yaşındaydım, beni ilk öptüğünde
dudaklarım balçıktandı
ateşten erimişti yüzüm
sonra birden kırk beş yaş gelip yanıma oturdu
geç kaldığımı söyledi yeni bir düş edinmek için
bütün o götürülmek için bekleyen trenler
denizini kaybeden martılar
düşülmek için hazırlanmış uçurumlar
gerçekliğin kıyılarını döven yolculuklarmış
5.0
100% (10)