4
Yorum
18
Beğeni
5,0
Puan
804
Okunma

kimse yokken gelmişti uykunun ölümü
kimse yoktu, sislerin buluşmasına gitmişlerdi
cenazesi boşluklar kalabalığıydı
insanlar yoktu gölgeler vardı
gölgelerle söyleşen ıslıkçı rüzgârlar
bir de bütün okunmuş kitapların uğultusu
ilk kez atılıyordum böyle bir uçurumdan
sözcükler evreninde buldum kendimi
kayboldum uçsuz bucaksız anlamlar tozunda
kuşların dansı öptü düşüncelerimi
ışığa koşan denizlerin sesi geliyordu az ileriden
çağrılar gönderdi hiç görmediğim biri
o biri ki yüzünden papatya tarlasına geçilen
ve sarı beyaz düşlerin serpildiği geçitler
nasıl da irileşti sisli bir dağın eteklerine düşüş
sesimle dokundum düşüşe; yankıyla yıkanmıştı
ne getirdin çocukluk kadar uzak o yerden?
diye bir soru sarkıyordu ağzından:
“suyun sesine inanışı getirdim” dedim
omzumda sallanan şu şey de
uykunun ölümünün tazeliği
düşüşün aynasına aktım
gördüm insanların elinde kalan tek şeyi:
ihanet yağmurunda kalan okunaksız dünya
ve yırtık çaputlardan yapılmış
“ezilenlerin romantik haykırışı”
asla duyulmayacak olan sahipsiz dualar
dili işgal eden zehirler evreni
duyguları söndüren mantık yılanı
kafaların içindeki yalnızlık çöplüğü
işte şuradalar;
demirden elbiseleriyle
görünmez mızraklarıyla gelmişler
bu kadar yükselmişken alçaklığın tarihi
ağaçların gözyaşlarına sarılıyorum
iptal edilmiş yapraklarmış onlar
ah, onlar iptal edilmiş yapraklar
şimdi okunaklı bir isyan lazım bize
gelmeyen vapurları bekleyenlere
vapurların asırlar önce iptal edildiğini söylemek
buzullaşan yürekler çağında
bize hatırlatmanın kum fırtınası lazım
bize ezilenlerin romantizmi değil
çelikten haykırışı lazım
o haykırış kırabilir ancak düşüşün aynasını
ki ayna kırıldığında kırılış ufka dönüşür
5.0
100% (7)