12
Yorum
35
Beğeni
5,0
Puan
5551
Okunma


Postacısını kaybetmiş zamandayız..Beş duyunla sev her mektubu sen yinede..
’’Bana yabancı gelen insan yoktur
İnsanları dünya gözüyle bir kere görürüz
İşte o kadar’ C.Şakir.Halikarnas Balıkçısı
Birbirimize dünya gözüyle bir kere olsun göründük mü?
’Şİİr yazmak bir duyarlılık işidir’ der ustalar..Bu tanımlama yaşamın özsuyu gibidir..
Felsefedir,sevinçtir,diyalektiktir..Şiir her ne olursa olsun
hçbir baskıya hiçbir nedenden ötürü boyuneğmez..
En yakası açılmadık sloganı atar ve ona öyle bir estetik katar ki
onun estetik ve sanatsal emeğini daha da vurucu kılar..
Bu tanımlamayı sayfalar dolusu çoğaltarak yazmaktan öte
şiirde duyguya değinmek istiyorum bu mektupta..
Aslına bakarsan geçenlerde bir ortamda bu soru hepimize dolanıp durdu..
Soru tek cümleydi ’Şiir nedir’?..Böyle bir soruyla daha önce
hiç karşılaşmamıştım..Bir çırpıda Ahmet Telli’nin buna dönük
olağanüstü dizelerine dönmüştüm..
’Düşüncenin,duygunun düşün sözüdür şiir/
ışığın,rengin,sesin,özün özüdür şiir/ilk yazın sarı güzün sağanak yağmurlarıyla
yıkanıp güne çıkmışı/yarin yüzüdür şiir’..
’Yarin yüzüdür şiir’ Misal,ellerimi uzatsam göğe ve bir yıldızı
alıp saçlarına iliştirsem mi senin ’yüzün olur şiir’ oturup yıldızlardan
cümleler düşürsem mi başından aşağı,sence hangisi?
Evet evet farkındayım cümleler kurmak diyorsun sen de..
Şiirin bir yüzü sensin,bir yüzü hiç şüphesiz biricik ütopyamızdı..
Her ikinizi de yaşamın özsuyuna bata çıka,sesimin içiyle seviyorum..
Şatafatlı bir caddenin kaldırıma çıkarılmış masalarından
birinde oturuyorum..Herkeslerde bir telaş bir telaş sanırsın
dünya işlerini yetiştirmek için bütün bu koşuşuturma..Oysa herkesin
telaşı akşamın son otobüsüne yetişmek..
Garson ne içersiniz demeye gerek duymadan bir bardak çayla
bitiveriyor yanımda..Belki tanımıştır beni diye iyimser düşünüyorum..
Yan masadan küçük bir kız çantamla oynaştıkça annesinin
mahçubiyetine ruhumun kanadığını hissediyorum..
Kalkıp gitmelerinin ardından bakakalıyorum,çocuğun el sallaması
derinlere çekiyor beni,hüznüm dağılıyor..
Gün batarkenki kızıllığın baş döndüren renk cümbüşüyle
param parça bir aynanın içinden bakıtığımı hissediyorum sokağa..
Günlerin ortak yanı akşamüstleridir güldüşlü..
Hep,gün bitmeden çöker akşamüstü karanlığı..
Bütün hayellerimiz suyun altında özgürce süzülen balığa,
yaşadıklarımızsa o balığın ağlara takılmasına benzer..
Küçük kara balığın asiliği hep içimizdedir yinede.
Fakat bir insanın hayatı topluma ters düştümü,o andan
itibaren istesek de istemesek de bir serüvene dönüşmüştür..
Akşam,günü elinden tutup götürürken,sanki herkesleri tek tek
duraklardan toplayıp gider..Nereye gittiğimizi soramayız..
Sorsak daha fazla acı çekebiliriz endişesi sarar her yanımızı..
Günün eksik yanından,zamanını beklemeyen bir bebek gibi
sezeryanla aralarız akşamın kapılarını..Günün hızlı yaşanmışlığı
akşama yavaş çekilmiş bir film gibi gerisin geri sarar içimizde..
Bir filme kaç şerit sığarsa o kadar sığıyoruz akşamın kırılgan yanına..
Şu sıralar bana durmadan Halikarnas balıkçısını anımsatıyorsun güldüşlüm..
Ve her hatırlayışımda soruyorum..
Birbirimize dünya gözüyle bir kere olsun göründük mü?
Kadim bir günün eşiğinde sokaktan gelen müziği duyumsuyorum..
Pencereden uzanıp bakıyorum..El sallıyor elinde giter olan
adam..Müziğin ritmine açıktan,belkide çok açıktan giriyorum..
Soruyorum kuşbakışı ve bağırarak ’Kimin şarkısı bu? Kimin sevdasından?..
Ayaktaki adam ’Yo hayır bu Su’ nun değil’ diyor..
Uzaklığımız gürültüyle karıştıkça seslerimiz anlamsızlaşıp
belli belrsiz hareketlere dönüşüyor..İçimden iyi ki kılıç kalkan
adamlar yok diyorum..Ve vivaldinin beşinci mevsimine doğru
yola çıkıyorum bir türküye inanıp..Daha ilk mevsimini bile geçemiyorum..
Bütün bunlar bir düşten ibaret olsaydı diyorum kendime..
Sabaha karşı tedirgin bir sıçramayla uyanıp,gördüklerimin yalnzıca
bir düşten ibaret olduğuna sevinseydim..
Ellerime yüzüme kan,can gelse,koridordaki ışık vurdukça bana
yüzüm gözüm açılsa..Varsayalımki öylede oldu..
Peki biz şimdi hangi mevsimseyiz dersin?..
-iki kent tek sahne
sanki bu kent daha yakışıyor sana-
-Bu gün de,seni anlamak
sahnesinde bir oyunun
doğaçlama hüzünlenmektir
mat bir senaryoya..
Bu gün de baştanaşağı karanfil kokuları saçıyorsun
saçlarından avuçlarıma
bir nefeste adını değiştiriyorum
deşifre etmeden-
05-12 Eylül 2013
Dışardaki ses ürkütmesin bizi..
Kırılgan bir zaman belki tek başına gidilen yol
biliyorum,ne kadar uzarsa yol
yeryüzümde gökyüzü sessizliği..
Bir güz akşamı mis gibi iğde dalları altında görünsek birbirimize
sarmaşık koksa üstümüz başımız
ten rengimizle dayansak toprağın sırtına
senin şarkılarını söylesek göğe bakıp
suretimizde antik çağlardan kalma gözkuşları dolansa
yüzümüzde utangaç bir gülümse
bir uçarı sevinç
çeperlerine kadar zorlayarak
kadim bir günün akşamında
ada vapurlarına benzese aşk
taşlarla örülü bir sokağa varana kadar
gökekinli saçlarından tek tek toplasam yakamozları
mavi göğün altında
uysal bir sevgili gibi düşsem kollarına
uzak ülkeler gibi özlemle
bol keseden sevsek birbirimizi
rumi çeşmesine benzese aşk
dayayp ağzımızı kana kana içsek
cam bardakta fal baktıran kızların dilek taşına
bir bulut çizsek
gözlerinde o sütmavi inanç
sevdandan kristal aşklar devşirse ömrüme
eriyerek suya karışan karçiçekleri gibi
her sabah kuşlar sarılır boynumdaki sendamarıma
Öyle olmasa yüzümde bir çocuk şenliğinde
uyanmazdım düşten
-Düş bir imge midir?
eğer öyleyse,yorumla bu şiiri-
5.0
100% (32)