Sevmek birbirine değil, birlikte aynı noktaya bakmaktır. exupery
Doğan Güneş
Doğan Güneş

Zaman İlkbaharını Arar Kendi Geçmişinde/Kalkıp Kendime Sığınsam Kentin Üşüyecek

Yorum

Zaman İlkbaharını Arar Kendi Geçmişinde/Kalkıp Kendime Sığınsam Kentin Üşüyecek

( 18 kişi )

6

Yorum

17

Beğeni

5,0

Puan

2793

Okunma

Zaman İlkbaharını Arar Kendi Geçmişinde/Kalkıp Kendime Sığınsam Kentin Üşüyecek

Zaman İlkbaharını Arar Kendi Geçmişinde/Kalkıp Kendime Sığınsam Kentin Üşüyecek

’Nemrud ölümsüzlüğü seçiyor yükseklerde/
zerdüşt ateşi üflüyor yeryüzüne/simurg,yaşayan halk/
yeraltında bir kil tablet örselenmiş/
mezopotamyada,düşünüyorum,düşünüyor,düşün’..A Merhan..

8 Eylül..
Bir gün olur soğuktan kaskatı keser imgelerin..
Bir gün olur yaz yağmurlarında pır pır eder çocuk yanın..
Bu sabah kentin kalabalık caddesinde bir çiçekçi..
Sanırsın kaldırımlar çiçek açmış..Şaşırıp kaldım dört mevsim
çiçeklerin arasında..Dağıldım,bin parçaya bölündüm..
Renk renk dağçiçekleri ve zambaklar,ve gökkuşağı,umutlara
çiğlenen sevinç..Durup soluklandım..Yaşlı bir adamla
tütün sarıp içtik..Öksürdüm,öksürmeme fısıltıyla
bir dua okudu,anlamadım..Yürüdüm..ışığa,ümidini yitirmemişlere..
İleri bir saate kadar yürüdüm..İçimde umutla..Yol arkadaşım güney rüzgarı
’yürü,ümitvar az ötede’ diyordu..Yürüyorum gündüzden geceye..
İki balkon arası gerilmiş ak pak çarşaf gibi düşlerim..
Hiçbir gidişim yetmiyor özlemime..
İşte Eylül..Temmuz lâl çiçeğiydi,Eylül’se kekeme bir rüya..
Ve sen,en çok alıntılarınla ruhunu verirken kelimelerine,yeniden
yeniden bıraktığın yerden başladım platonik sevmelere..


Sennur Sezer Afiş’de diyor ya hani ’Çok söylenmiş güzelliği güzün/
Bir çocuk ıslığın izini sürer’..Soruyorum,zoraki büyüyen bir çocuğun
serüveni değil midir hüznü..
Kıdemli bir savruk düşün ağlayabilir mi gözyaşları da?
Yok! Hayır! Bu sözlerim gelişi güzel bir yüksek sesleniş yalnızca..
Çok mu dersin bu sesleniş bana..Çok mu fazla hercai menekşe..
Sendeki sürgünler bileklerimde şiir şiir,mektup mektup pranga..

Yeşerdikçe çoğalan bir dalganın sırtında geçiyorum
kocaman coşkuları,bir şehirden bir şehire..

Sesizce giriyorum şehre..Otellere bir türlü alışamamış
valizimi açıyorum..Tıka basa şehvete düşüyor sabıkalarım..
Kendi infazıma gülüyorum çift kişilik şilteli yatakta..
Dizlerimi karnıma çekip karkuşu’nu düşünüyorum uzandığım yerden..
Kendimi şehirlerarası düşkırıkları taşıyan Akova’nın kaplumbağasına benzetiyorum..
Üstümde yine vedalara el sallayan bulutlar..
Renkli renkli ekranların,parlak vitrinlerin bir adım ötesinde,
pankartların ve sloganların sesine kattığımız çığlığımızla
kim bilir hangi düşün puntosunu büyütürüz usumuzda..
Dirence ve sabra verilen zaman dolmadan bir yanım geceden düşüyor yola,
bir yanım esmer bir avuntu..Ey her defasında hayra yorduğum hayat!
mekansız,ışıksız,repliksiz yokluğuna daya beni..Ki, en fazla bir
süprüntü arasıyım duvar yazılarında..
Bir şiiri kendi eliyle kaç kere yazıp temize çekerse şair,
o kadar buruşturulmuş sancır yürek..

14 Eylül..
Hayatın bir yanında sevdanı yaşamaya çalışırsın,
bir yanında gülüşlerimizi sağır edenlerin
vahşi çarkları arasında,dehşet bir sahnenin ortasında
umuttan repliğinle acemi bir figüran gibi sendeler durursun..
Anlayacağın,iki yakası bir araya gelmez şehirler gibidir bazen hayat..
Mevsimin diliyle söyleyecek olursam,Temmuz sevda çiçeğiydi
Eylül’le gelen,bir yanımız kekeme,bir yanımız umuda
koşar adım biricik ütopya..
Döndükte,yakamızı bırakmadı sezonluk dönen şeritler..
Günlük yaşamın can sıkıcılığı,imajlar yardımıyla kapitalizmin bireyi
için bir nebze hafiflettiğini iddia edenlerle sonbahar kış modasına
uygun bir düzine dizi-sinema tanıtımı vardı bu gün.
Bencil,cinsiyetçi,kayıtsız şartsız biat ettiren,uyuşuk,hareketsiz ve
yalnızca ulaşılamayacak ham hayeller enjekte eden filmler..
Fakat günlük yaşamda Kapitalizmin dayattığı değerlerle bütünleşmeyen
insanlar,her defasında farklı adlandırmalarla karşı karşıya kalıyorlardı..
Yine kapitalizmin tanımıyla ’asi’-’kuraldışı’ diye..
Açıkçası kitle iletişim araçlarıyla küçülen dünyada,sürekli bir aynılık ideolojisi
salgılama geliştirdikçe kapitalizm,kuşkusuz bir çeşit
ayin ideolojisiyle de taçlandırmakta..Geçmişin tekrarını yeniden yeniden
estetize edip bireyi sentetik bir ilşikide varolamasını dayatma teranesini
allayıp pullayıp tedavüle sokuyorlar ..Belki sırf bu yüzden de olsa,
’asi-kuraldışı’lık eskinin devrimci tariflemesine salt biçimsel anlamda
kabul edilebilir bir şey gibi geliyor bana..
Hiçliğin edebiyatını yapan kapitalizme hiçliğin filmleriyle
sonbahar kış kreasyonlarıyla merhaba dediler yine..
Haftalardır sezon finali diye diye adeta cadı kazanı kaynatıp durmuşlardı..
Gek gör ki,’çok titiz’ bir çalışmayla dolu hissiz,duygusuz,gerçek dışı,
seneryolarla kadraja aldılar hayatlarımızı..Hızla betimsizleştiriliyoruz
çiğ damlası..
Şimdilerde pek yankı uyandırmamış olsa da,henüz
atlatılamamış bir çeşit ar damarı çatlamışların sırıtkan gülümsemelerinin
ardında yatan pervasızlığındandır..
Dizi neyse de beyaz perdeyi bu denli piyasa ekonomisine iğdiş etmek,
uluslararası platformlarda prestij kaybı dahil her türlü
sanatsal ortamdan itibarsızlaştırmakta..İtibarsızlaşma arttıkça
kendi kabuğuna çekilip Hollywood’a taş çıkartan ödüller
dağıtılıyor şatafatlı gecelerde..
Hatırlarsın,yakın zamanda devlet yetkilileri işi gücü bırakıp
oyunlara,oyunculara saldırdığında o büyük yapımcılar
nasılda el pençe eteklerini diz altına çekiştirmişlerdi..
Kısacası,hangi iklimde hangi canlıların yaşayacağına,hangi toprakta
hangi bitkilerin boy vereceğine,her daim kendine biat ettiren
bir sisteme canı pahasına karşıduruş gösterenlere karşın
maalesef önünü ilikleyip şeritleri ekonomiden yana döndürüp duruyorlar..
Bütün bunları söylüyorumda beni alkışlayanlar bile oluyor,
düşün hayatın neresindeyiz..
Tolstoy ’Sanatın ödevi,düşün biçiminde iken kavranamaz ve
anlaşılamaz olan şeyi,anlaşılır ve duyulur kılmaktır’diyordu..
Sanatı piyasalaştıranlar bunu tersine çevirdi anlayacağın..
Anlaşılmazı daha anlaşılmaz,daha doyumsuz yaptı..
Duygularımızı kuruttu..Sisteme uygunluk yarattı..
Sisteme,yani duyarsız,omurgasız,öylece silikleştirdi..

’Aşk diliyle konuşuyorum incitmeyen bir ses tonuyla yumuşaklığımla
bu baharlar yazlar hangi kıvılcımları taşır içinde..
Soruyorum mevsimler neye gebe’..Berrin Taş-Bir Kenti Ağlıyorum..

Uzun zamandan sonra dün yine yüzündeki dağınık
bulutlara baktım..Ordaydın..Tam karşımda..Capcanlı..
Hissederek,gözlerindeki uzak ağaçlara tırmandım..
Çocuklar gibi şendim..Işığın varken sana bakmanın
büyük cesaret gerektiği kanısına vardım..
Mektuptan,Cumartesi’den önce seni görmenin,
sözcüklerini okumanın ruhuma nasıl da iyi geldiğini
bilemezsin..Arka bahçenden geriye salkım salkım hüzünler
kaldı,olsun..Cumartesi’nden önce ordasın ya buda yeter..
Benim serabım varoluşum çünkü..


07-21 Eylül..

İçimde sönmeyen mum
duvardan duvara avutulmuşluğum
yerden göğe apaçık gülümseme
düşlerin de bir rengi var mı?
o pejmürde,o iler tutar yanı kalmamış sokaklar var ya hani
hiç görmedikleri seni sorsa
payıma işlenmemiş tüm günahlar düşer
duvar dibinde uyuyorsam bu kesinlikle
gözlerimi gözlerine düşürdüğümden
kim bazı zamanlar bir beden büyük düşler kurmaz ki
sahi bu düşlerim boyuna göre değil miydi?

Seni geceye çok ama çok betimliyorum
öylece,üstelik el yazması
sabaha ölümsüzleşiyorsun imgelerimde
nirvana’ya yaklaşıyorum gözlerine bakarken
yüzümün yarısı pavurya bükümlü bir vapur
yarısı bir kaç damla yağmur
suskunluğundan yıldızlar devşiriyorum
ulu orta resmediyorum her gece seni
durulmayan yüreğim üç parça deniz
sokağın rastgele bir duvarına daya beni ve öp hüznümden
postmodern çağda yakışık alır mı diyor kısa boylu bir adam
herkesin içinde dört duvar yalnızlıklar
ayaküstü nutuklar atıyorum
sardunyalar boylanıyor içimde
hayallerim gece matinelerinde kapalı gişe
bilmiyorlar
düşlerim ısıtsın diye dünya
bahar çiçekleri saklıyorum içimde yazdan kalan
bilmiyorlar
senin kalbine denizci düğümlendiğimi
ve bende çözlündin en çok


(Dışarda hafif meşrep bir hava
Oda da ağzı var dili yok fotoğraf
Masada Yaşar Kemal’in çocukken üzdüğü kaplumbağalara büyüyünce
sevgiyle yazdığı söyleşiler
Karşı evlerin dantel oyalı perdesinden gülümseyen çocukluğum..
Bazı geceler aydınlık doluyor yüreğime)..

Paylaş:
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Şiiri Değerlendirin
 

Topluluk Puanları (18)

5.0

100% (18)

Zaman ilkbaharını arar kendi geçmişinde/kalkıp kendime sığınsam kentin üşüyecek Şiirine Yorum Yap
Okuduğunuz Zaman ilkbaharını arar kendi geçmişinde/kalkıp kendime sığınsam kentin üşüyecek şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Zaman İlkbaharını Arar Kendi Geçmişinde/Kalkıp Kendime Sığınsam Kentin Üşüyecek şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Ümid Harun
Ümid Harun , @umidharun
25.9.2013 18:10:59
5 puan verdi
Şiirin Hikayesi

'Nemrud ölümsüzlüğü seçiyor yükseklerde/
zerdüşt ateşi üflüyor yeryüzüne/simurg,yaşayan halk/
yeraltında bir kil tablet örselenmiş/
mezopotamyada,düşünüyorum,düşünüyor,düşün'..A Merhan..

8 Eylül..
Bir gün olur soğuktan kaskatı keser imgelerin..
Bir gün olur yaz yağmurlarında pır pır eder çocuk yanın..
Bu sabah kentin kalabalık caddesinde bir çiçekçi..
Sanırsın kaldırımlar çiçek açmış..Şaşırıp kaldım dört mevsim
çiçeklerin arasında..Dağıldım,bin parçaya bölündüm..
Renk renk dağçiçekleri ve zambaklar,ve gökkuşağı,umutlara
çiğlenen sevinç..Durup soluklandım..Yaşlı bir adamla
tütün sarıp içtik..Öksürdüm,öksürmeme fısıltıyla
bir dua okudu,anlamadım..Yürüdüm..ışığa,ümidini yitirmemişlere..
İleri bir saate kadar yürüdüm..İçimde umutla..Yol arkadaşım güney rüzgarı
'yürü,ümitvar az ötede' diyordu..Yürüyorum gündüzden geceye..
İki balkon arası gerilmiş ak pak çarşaf gibi düşlerim..
Hiçbir gidişim yetmiyor özlemime..
İşte Eylül..Temmuz lâl çiçeğiydi,Eylül'se kekeme bir rüya..
Ve sen,en çok alıntılarınla ruhunu verirken kelimelerine,yeniden
yeniden bıraktığın yerden başladım platonik sevmelere..


Sennur Sezer Afiş'de diyor ya hani 'Çok söylenmiş güzelliği güzün/
Bir çocuk ıslığın izini sürer'..Soruyorum,zoraki büyüyen bir çocuğun
serüveni değil midir hüznü..
Kıdemli bir savruk düşün ağlayabilir mi gözyaşları da?
Yok! Hayır! Bu sözlerim gelişi güzel bir yüksek sesleniş yalnızca..
Çok mu dersin bu sesleniş bana..Çok mu fazla hercai menekşe..
Sendeki sürgünler bileklerimde şiir şiir,mektup mektup pranga..

Yeşerdikçe çoğalan bir dalganın sırtında geçiyorum
kocaman coşkuları,bir şehirden bir şehire..

Sesizce giriyorum şehre..Otellere bir türlü alışamamış
valizimi açıyorum..Tıka basa şehvete düşüyor sabıkalarım..
Kendi infazıma gülüyorum çift kişilik şilteli yatakta..
Dizlerimi karnıma çekip karkuşu'nu düşünüyorum uzandığım yerden..
Kendimi şehirlerarası düşkırıkları taşıyan Akova'nın kaplumbağasına benzetiyorum..
Üstümde yine vedalara el sallayan bulutlar..
Renkli renkli ekranların,parlak vitrinlerin bir adım ötesinde,
pankartların ve sloganların sesine kattığımız çığlığımızla
kim bilir hangi düşün puntosunu büyütürüz usumuzda..
Dirence ve sabra verilen zaman dolmadan bir yanım geceden düşüyor yola,
bir yanım esmer bir avuntu..Ey her defasında hayra yorduğum hayat!
mekansız,ışıksız,repliksiz yokluğuna daya beni..Ki, en fazla bir
süprüntü arasıyım duvar yazılarında..
Bir şiiri kendi eliyle kaç kere yazıp temize çekerse şair,
o kadar buruşturulmuş sancır yürek..

14 Eylül..
Hayatın bir yanında sevdanı yaşamaya çalışırsın,
bir yanında gülüşlerimizi sağır edenlerin
vahşi çarkları arasında,dehşet bir sahnenin ortasında
umuttan repliğinle acemi bir figüran gibi sendeler durursun..
Anlayacağın,iki yakası bir araya gelmez şehirler gibidir bazen hayat..
Mevsimin diliyle söyleyecek olursam,Temmuz sevda çiçeğiydi
Eylül'le gelen,bir yanımız kekeme,bir yanımız umuda
koşar adım biricik ütopya..
Döndükte,yakamızı bırakmadı sezonluk dönen şeritler..
Günlük yaşamın can sıkıcılığı,imajlar yardımıyla kapitalizmin bireyi
için bir nebze hafiflettiğini iddia edenlerle sonbahar kış modasına
uygun bir düzine dizi-sinema tanıtımı vardı bu gün.
Bencil,cinsiyetçi,kayıtsız şartsız biat ettiren,uyuşuk,hareketsiz ve
yalnızca ulaşılamayacak ham hayeller enjekte eden filmler..
Fakat günlük yaşamda Kapitalizmin dayattığı değerlerle bütünleşmeyen
insanlar,her defasında farklı adlandırmalarla karşı karşıya kalıyorlardı..
Yine kapitalizmin tanımıyla 'asi'-'kuraldışı' diye..
Açıkçası kitle iletişim araçlarıyla küçülen dünyada,sürekli bir aynılık ideolojisi
salgılama geliştirdikçe kapitalizm,kuşkusuz bir çeşit
ayin ideolojisiyle de taçlandırmakta..Geçmişin tekrarını yeniden yeniden
estetize edip bireyi sentetik bir ilşikide varolamasını dayatma teranesini
allayıp pullayıp tedavüle sokuyorlar ..Belki sırf bu yüzden de olsa,
'asi-kuraldışı'lık eskinin devrimci tariflemesine salt biçimsel anlamda
kabul edilebilir bir şey gibi geliyor bana..
Hiçliğin edebiyatını yapan kapitalizme hiçliğin filmleriyle
sonbahar kış kreasyonlarıyla merhaba dediler yine..
Haftalardır sezon finali diye diye adeta cadı kazanı kaynatıp durmuşlardı..
Gek gör ki,'çok titiz' bir çalışmayla dolu hissiz,duygusuz,gerçek dışı,
seneryolarla kadraja aldılar hayatlarımızı..Hızla betimsizleştiriliyoruz
çiğ damlası..
Şimdilerde pek yankı uyandırmamış olsa da,henüz
atlatılamamış bir çeşit ar damarı çatlamışların sırıtkan gülümsemelerinin
ardında yatan pervasızlığındandır..
Dizi neyse de beyaz perdeyi bu denli piyasa ekonomisine iğdiş etmek,
uluslararası platformlarda prestij kaybı dahil her türlü
sanatsal ortamdan itibarsızlaştırmakta..İtibarsızlaşma arttıkça
kendi kabuğuna çekilip Hollywood'a taş çıkartan ödüller
dağıtılıyor şatafatlı gecelerde..
Hatırlarsın,yakın zamanda devlet yetkilileri işi gücü bırakıp
oyunlara,oyunculara saldırdığında o büyük yapımcılar
nasılda el pençe eteklerini diz altına çekiştirmişlerdi..
Kısacası,hangi iklimde hangi canlıların yaşayacağına,hangi toprakta
hangi bitkilerin boy vereceğine,her daim kendine biat ettiren
bir sisteme canı pahasına karşıduruş gösterenlere karşın
maalesef önünü ilikleyip şeritleri ekonomiden yana döndürüp duruyorlar..
Bütün bunları söylüyorumda beni alkışlayanlar bile oluyor,
düşün hayatın neresindeyiz..
Tolstoy 'Sanatın ödevi,düşün biçiminde iken kavranamaz ve
anlaşılamaz olan şeyi,anlaşılır ve duyulur kılmaktır'diyordu..
Sanatı piyasalaştıranlar bunu tersine çevirdi anlayacağın..
Anlaşılmazı daha anlaşılmaz,daha doyumsuz yaptı..
Duygularımızı kuruttu..Sisteme uygunluk yarattı..
Sisteme,yani duyarsız,omurgasız,öylece silikleştirdi..

'Aşk diliyle konuşuyorum incitmeyen bir ses tonuyla yumuşaklığımla
bu baharlar yazlar hangi kıvılcımları taşır içinde..
Soruyorum mevsimler neye gebe'..Berrin Taş-Bir Kenti Ağlıyorum..

Uzun zamandan sonra dün yine yüzündeki dağınık
bulutlara baktım..Ordaydın..Tam karşımda..Capcanlı..
Hissederek,gözlerindeki uzak ağaçlara tırmandım..
Çocuklar gibi şendim..Işığın varken sana bakmanın
büyük cesaret gerektiği kanısına vardım..
Mektuptan,Cumartesi'den önce seni görmenin,
sözcüklerini okumanın ruhuma nasıl da iyi geldiğini
bilemezsin..Arka bahçenden geriye salkım salkım hüzünler
kaldı,olsun..Cumartesi'nden önce ordasın ya buda ayeter..
Benim serabım varoluşum çünkü..


07-21 Eylül..


--------------------------------------------------------------------------------




İçimde sönmeyen mum
duvardan duvara avutulmuşluğum
yerden göğe apaçık gülümseme
düşlerin de bir rengi var mı?
o pejmürde,o iler tutar yanı kalmamış sokaklar var ya hani
hiç görmedikleri seni sorsa
payıma işlenmemiş tüm günahlar düşer
duvar dibinde uyuyorsam bu kesinlikle
gözlerimi gözlerine düşürdüğümden
kim bazı zamanlar bir beden büyük düşler kurmaz ki
sahi bu düşlerim boyuna göre değil miydi?

Seni geceye çok ama çok betimliyorum
öylece,üstelik el yazması
sabaha ölümsüzleşiyorsun imgelerimde
nirvana’ya yaklaşıyorum gözlerine bakarken
yüzümün yarısı pavurya bükümlü bir vapur
yarısı bir kaç damla yağmur
suskunluğundan yıldızlar devşiriyorum
ulu orta resmediyorum her gece seni
durulmayan yüreğim üç parça deniz
sokağın rastgele bir duvarına daya beni ve öp hüznümden
postmodern çağda yakışık alır mı diyor kısa boylu bir adam
herkesin içinde dört duvar yalnızlıklar
ayaküstü nutuklar atıyorum
sardunyalar boylanıyor içimde
hayallerim gece matinelerinde kapalı gişe
bilmiyorlar
düşlerim ısıtsın diye dünyayı
bahar çiçekleri saklıyorum içimde yazdan kalan
bilmiyorlar
senin kalbine denizci düğümlendiğimi
ve bende çözlündin en çok


(Dışarda hafif meşrep bir hava
Oda da ağzı var dili yok fotoğraf
Masada Yaşar Kemal’in çocukken üzdüğü kaplumbağalara büyüyünce
sevgiyle yazdığı söyleşiler
Karşı evlerin dantel oyalı perdesinden gülümseyen çocukluğum..
Bazı geceler aydınlık doluyor yüreğime)..




kutlarım değerli şiir dostu.
tebrikler.
Etkili Yorum
Yakamozmavisi
Yakamozmavisi, @yakamozmavisi
23.9.2013 23:51:36
5 puan verdi
Mektubun girişini okuyunca kaldırımlarda açan çiçekler geldi gözlerimin önüne. Adım atacak toprağı kalmamış, kimyası bozulmuş bu şehirde kaldırım kenarında, kilitli parke taşlarının arasından başını gökyüzüne, güne, güneşe uzatan minik papatyalar, beniunutmalar... Yol kenarında hayata tutunan, kimi arsız, kimi asi kaldırım çiçekleri. Bir çiçeğin azmiyle yeniden bağlanır insan hayata...

Kırılan düşlerimiz şehirden şehire, yol boyu eşlik edip büyüyor içimizde. Her kırıktan yeni sürgüler yeşeriyor hayata. Vazgeçmelerin dönemecinde, kah bir buluta, kah bir şehre el sallıyor, bir başkasını ardımızda bırakıyoruz. Gölgemiz kah bir adım önde, kah bir adım geride yol alıyoruz. Işık gölgeyle, ay güneşle insan düşleri, düşünceleriyle var oluyor hayatta.

Sahnenin ortasında kokuşmuş sistemin, köhne öğretilerin arasında sıkışmış insan tablosu. Bu düş bu sahne kimin eseri. Zaman desek, zamane desek yeter mi? Her sistem, her zaman, her çağ kendi dayatmasıyla çıkıyor yolumuzun üstüne. Doğa direniyor, çiçekler direniyor peki yaz biz? Sentetik ilişkiler, sentetik kumaşlar, sentetik boyalar... gibi kaygan her zemin. Özlemleri unutunca başkalaştı sevmeler. Fast food yer, içer sever olduk hayatı ne yazık ki..

Neyse ki şiir var. Ve neyse ki düşlerin rengiyle boy veriyor, boyanıyor sardunyalar. En önemlisi masmavi gökyüzü var. Ne zaman aklımdan özlemek geçse bakıp bakıp gökyüzüne, sormak istiyorum yıldızlara ve aya, gün ortasında elbet bulutlara... Neyse ki sevmek var değil mi şair. Maviyi, ille de gökyüzünü...

Neyse ki şiir ve böylesi güzel paylaşımlar var.
Teşekkür ve tebriklerimi bıraktım güzel sayfaya.
Saygılarımla.
Sev_tap
Sev_tap, @sev-tap
21.9.2013 23:34:09
5 puan verdi
öyle derin ki yazdıkların yine,

bir şiirin içinde çocukluğu büyür mü insanın? büyür işte...

bir şiirin içinde insan yüreğini kaybedip kaybedip bulur mu tekrar ? bulur işte...

bir şiirin içinde gülerken ağlar, ağlarken güler mi insan...ağlıyormuş ve de gülüyormuş Doğan can...

teşekkür ederim sunduğun sonsuz güzelliklere ve kendimi yerde ararken gökte bulduğum şiirler ülkesi sayfana...

sevgimle/ dostlukla...

Etkili Yorum
Gule
Gule, @gule
21.9.2013 21:40:00
Aslında duvar dipleri yalnızlığın paylaşılmaya en müsait olduğu yerlerdir...gizemli bir tılsımı olur o soğuk betonların...bir bakıma üşüyen yüreğine yorgan yapma isteğindir buz kesen cepheleriyle...soğuğu yine soğuk keser hesabı anlayacağn...sıcağın üstüne de sıcak iyi gider...güneşe olan tutkumuz da yine burdan gelir...

Ben duvarlara bakınca gülen yüzümü ararım ama bulamam bir türlü...ne hikmetse yine en çok orada imha edilirdi gizli mutluluğum...nerde benim o gür sesim...nerde benim rengarenk açan çiçeklerim... nerde anne nerde diye seslenirdim ama yüreğiyle yanıt veren de olmazdı...hava bulutlu olurdu ve konuşmazdı genellikle rüzgar...çocuklar ağlarken de yine susardı Hızır...yeminini bozup da girmezdi o kapıdan içeri...talep arz meselesi burada gümbürtüye giderdi...düşlerin ne zaman evlerine kesin dönüş yapacağı bilinmezdi...bu yüzden toplum dışı bırakılırdı hep...o yüzden kesin bir rengi de olmazdı hiçbirinin...sanki kayıtlara şüpheli olarak geçeceği anlaşılırdı da hemen anında kaldırılırdı yanakların çukurunda; otopsiye alınıp inecelendikten sonraki düşler...gülüşler...

havanın renk tutturamaması bu yüzden...güneşin bu bulanıklığı..gökkuşağının bu bunaklılığı ve çocukları görmezden gelişi mutluluğun elden gidişinden de daha vahimdir..

yani anlayacağın devlet güvencesiyle bir sürü düş himaye altına alınırdı...ve kalite kontrolden geçerdi önce...gitmeye nazır bir gülüşümüz kapıda hazır olda dururdu...

hani "ortada kuyu var yandan geç" hesabı...

sevgimle şair...
Sevay
Sevay, @sevay
21.9.2013 00:54:57
5 puan verdi
Düşlerin de bir rengi var mı?... olması gerekir Şair,düşlerinde beyaz rengi,siyah rengi vardır herhalde,ya grisi ,onu düşünmeliyim,,,

Bu şiirinde bir hikayesi olduğu gibi,,,,ne mutlu size bu muhteşem eserlere imza atıyorsunuz,yüreğinizi ortaya koyuyorsunuz...

içtenlikle kutluyorum sizi ve tabi eserinizi...sevgiyle
Maşide Kılınç
Maşide Kılınç, @masidekilinc
21.9.2013 00:32:31
5 puan verdi
derin bir şiirdi..
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL