1
Yorum
2
Beğeni
5,0
Puan
1331
Okunma
duvarların yapışkan teninde sessizlik
dilimde ne çok ses...
gittin
her sokakta cinayet işliyor hüzün
kentin ışıkları ellerimde sönüyor
bilmiyorum
ateşine hangi güzellikten doğacağım
ikliminden biraz gün ver
soluğu dursun nefeslerin
gittin
düşler yaşlı akşamları düşürüyor içime
sabrın konaklarında yalnızlık içiyorum
aklıma uzun yollar düşüyor
içimdeki azgın yük toprakla
sesleşir
suskunluğuma ışıldayan bıçak gibi duruyor gürültünüz
zaman azalıyor
sıyrılın kınından
gözlerimin keskin ayazında parçalar
rüzgar çığlığı üşümeler
siz yosun bulaşığı çocuklar
ruhumu dişleyen gecenin teninden kalkıyorum sabaha
koynumda çırpınan yağmurlar
uğul uğul yangınımda.
mutluluğu gize dönüştüren gözyaşı
her saati doldururum zamanı kaygılandırarak
kuş kanadında arzularım
kekeme sözcüklerim büyür
çöz alnıma davet olan yazgılardan
görebildiğince sızımı.
alabildiğince denizim sığdırılamaz resimlere
ki,
nemli gülüşlerimde sahiller var
sessizliğin sarısı öpüşürken kentimde
gri esintilerde günü sensiz kucaklıyorum
beyaz ve siyaha düğüm atıp
serpiliyorum sulara
uzakla yoğruluyorum
doyumsuz hışırtılarla
pencereme vuran taze aydınlık
yalnızlığı sevseydi
aklımın kenarındaki sana kıyamet olurdum
ıssızca koyuldun yollara
çıplağı kaldı şehrin.
tadı tuzu damağımda yaşantıya
yeniden
yeniden uyandım.
dün hep aynı renkte paslandı
kaç bahar daha büyüdüm
astılar uçurum masallarımı deli bir poyraza
utancını kaybetti içimden çıkanlar
ve yeni bir sabaha gölgeniz
yüzümü dondurdu
teriniz karıştı tenime
siz inatla hep böyle bana vardınız
tutuk ayaklarınıza cehennem takıyorum oysa
kıvrılıp kıvrılıp uzuyorsunuz dilimde türkülere
öpmeyin diyorum dudaklarımdan
dudaklarım ki haykırmalar içindir
5.0
100% (6)