3
Yorum
3
Beğeni
5,0
Puan
1061
Okunma
bencil suskunluğun ölümcül hüzünlerinde yüzüm
yaşım kadar günlere kilitlenen gözlerimin dilini konuşur
anıların gölgesi ceviz sandıklarına saklanan
baktıkça eskilere düşecek zamandan bir bahar
uzandıkça yalnızlığıma uçurumlar
bir varmış
bir yokmuş gibi
sallanacağım karanlığa
güneşin öldüğü saatlerde sesler
yiyip bitirecekler beni
aynada yüzümü görmeyeceğim
duvarlar simsiyah
sahi rengi neydi duvarlarımın
böcek gibi gezinirken bedenimde aşklar
hiç okşanmamış yanlarıma kırmızı açacak
çığlık şiirler
kuru bir yaprak dalından koparken
duysun sesimi toprak
bağrında çatlayan tohumların sırrına bir parça yağmur
ki su
ilk adımını atsın
karışarak akışına
kaybolayım
düşerken belleğimden bulut
usulca yarılsın gök
şimdi
bir ressam yüzümü çizer tarihlere
tarihler kekeler yüreğime yürüyen kuşların gelişine
kent unutur beni rehin bırakırken içimdekileri
dağda bir çiçeğe
fırtınalar kaç mevsimle koşarken
hala koynumda resimleri sabah merhaba’larının
az önceki bulutları çoktan unuttum
açtı çiğdemler,güller
karanlığın öldüğü günlere söylendi
en yanık türküler
ekledim tüm gülüşleri kimliğime
gidebilirim her yolculuğa
arsız çocuk gibi
suskunluklarım çoğaldığında
görüşürüz seninle hüzün
gölgemi kullanma yalnızlığına
sen en iyi arkadaşım
suretin yüzümde yansıyan
sakın
kurşun atma omuzlarıma
ezberimde bütün şiirlerin.
5.0
100% (11)