8
Yorum
10
Beğeni
0,0
Puan
1638
Okunma

_Sınırlar çiz Araf çocuk adımlarına, boğulmasın öykülerinde gün batımları_
Şairlerin diliyle çizdiği ölüm oruçlarına kayıtsızken şark susuzluğum, ömrün ö’tekil(l)eri olduğunu incinerek öğrendim…
Susmayı yeğlemeyen her söz yürek ucunda asiyken içimde büyüyen koca kalabalığa, imgeler pasifledim…
Bütün isyanlar yardım ve yataklık ediyorken mürekkebime,
Dilimde felç bir çığlıkla boşluklarını dolduruyorum hayatın ne var ne yoksa...
Kapılar duvar,duvarlar soğuk, yaşamak hakkını savunmak şimdilerde ezik bir eylem iken
Kendi ben’imde cümleler sınırlıyor lâl olan lehçelerim
Yargılanıyor acemi bahaneler yaşamak gerekçeli…
Gece sakallarını uzatmış
Gölgesinde öğütüyor
Yeryüzü yanığı düşlerimi
Bir oylum sızının pususunda
Eğrilen bir dağın yamacında,
Ezberlenmiş sanrılarımdan dökülüyor yaprakları dalların...
Ah…zorba hayat
Hiçliğin dökülüyorken adımlarıma
Tutsak türkülerden duyuyorum yokluğun devinimini
Gör ki,
Esnedi yeniden zam/an…
//Çarparken ince yerime sübyan hıçkırıkları
Ve gece lâl sessizliğiyle sis tutmuş ah müjdeliyorken
İçiyordum yokluğun suskusunu
Bir acı şerbet
Tuhaf bir acının koynunda can veriyordum//
Gölgesini biriktiriyorum düşlerin, ateşiyle yanıyorken gözbebeklerim
Nasılsa rütbesiz söylemlerim.