15
Yorum
3
Beğeni
0,0
Puan
2046
Okunma
mütehavvil mizacıyla insan
biraz siyah biraz da beyazdır aslında
fark ettirmeden sessiz sızdırdıkça dinmeyen öfkesini içine
civası gevşek duygularla üstüne dam olmaya yeltenir
kafa yormaya başla eğer iyi görünmeye çalışıyorsa
aynaları hoplatacak güzelliğini en güzel hediye sanma!
söyler mi hiç kabuğunu çatlatıp canavar doğuracağını sana
gümüş tepsideki derisi yüzülmüş parlayan şey
kendi kellendir nasıl görmezsin?
gerçek mi kâbus dolu bir rüya mı bu şimdi dersin
güne lanet okuyan yüzün bir sağ bir sol sataşırken
zehir kesiliverir birden damaklarda gezinen tadın
gözlere hitap eder ağızdan ağıza dolaşırken
üzerindeki kürdanla karttaki zor okunan adın
merak etme sen!
ikram edildiğimde çoktan uyuşturulmuştum ben
gözlerimi oyup da çıkarma bırak kalsın!
baktıkça sana kılçık gibi boğazına saplansın!
oysaki güne çok iyi başlamıştık bu sabah
bir yanımda okuduğum kitap diğer yanımda sen
satırlarında mutluluk yüreğimde Mevlâna
çıkarken ilâhî aşkın yolculuğuna
senin yanağına öpücük
onunkine de gülücük kondurmuştum
çok geçmeden anladım ki meğer
kılıktan kılığa ne de çabuk giriveriyormuş
insanoğlu denen kulakları hep sağır kesilen mahlûk
yüreğim henüz kılıf değiştirmemişken
gözlerim kitaptaki bir cümleye takılıyor aniden
"Aşağıda toprak, yücede sema..."
işte bu sözden hemen sonra
şimdi tam vaktidir deyip
ölmek istiyorum o an oracıkta
diyorum ki
acaba yazarın yaptığı gibi hayal yolculuğuna mı çıksam?
sözüm ona "Guatemala’daki Kırık Kalpler Ağacı" na bir dilek bağlayıp
gerçekleşeceği günü beklemeye mi koyulsam?
yoksa kendimi "çöl çiçeği" varsayıp
Waris’in beş deve uğruna kendini pazarlık eden babasından
ve yaşça hayli büyük evlendirileceği adamdan kaçışı gibi
çocuk sayılacak yaşta çaresiz, perişan, sersefil
çöllerde günlerce aç ve susuz kalmış cılız bedeniyle
aslanların bile kovalamaya gerek duymadığı bir haliyle
onun gibi yapıp hayat daha yakalayıp
diğerlerine yem diye şehvetli sofralarına ikram etmeden önce
ben de mi hayatın peşine verip kovalasam?
"mutluluğun peşinden koşma, mutluluk senin peşinden koşsun"
diyor kulaklarımda yankılanan yabancı bir ses
bu sesi daha önceden de duymuştum
iyi de zaten ne koşacak halim var
ne de durup da bekleyecek vaktim
garip bir yolcuyum sadece bu kervanda
kıstırıldığım kapandan paçamı kurtarabilirsem
ve kaybolduğum labirentten
fare kurnazlığıyla yolumu bulabilirsem
ineceğim durağı da hür irademle kendim seçeceğim bu sefer
işte o zaman başağın renginde sarı
çatlayan toprakta beklenen su
soluduğun zehirli havada oksijen
ve özünde sana can veren nefes olabilirim belki
ama n’olur geçirdiğin cinnete pay biçip
üstüne üstelik beni de ortak edip
bugüne sakın lanet okuma!
beni ne bugünde
ne dünde
ne önceki günde
ne de geçmişte ara!
neydim, ne oldum?
nerden geldim, nereye gidiyorum?
artık kendim de bilmiyorum!
bildiğim enkazın en dip yerindeyim
ya beni kurtarır beraber su yüzüne çıkarız arınarak
ya da beraber can veririz kin ve nefretle boğularak
-sonuç-
ya sen bendesindir
ben de sende
ya da hiçbirimiz
hiçbir yerde
-bak yakaladım seni sobe!-
Meral Gül