3
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1773
Okunma

Ebru Sanatına gönül verenler ve yakından ilgilenenler bilirler ki, yürek titreten o muhteşem ebrular, aslında zor ve meşakatli bir sürecin eseridir. Süreç, boyaların hazırlanması ile başlar ve boyaların su ile buluşturulup, istek ve sonuca yönelik merakın artmasıyla devam eder. Kitreli su ile dolu olan ebru teknesinde bir süre sonra renkler konuşmaya başlar, sevgilinin tahayyülü belirir ve renklerin arasından tüm avazıyla çağlayarak bağırır aşk. Anılar bile seslenir içinizdeki aşk resmine, maun çerçevesinden koparak siyah beyaz... Suya resim yapmaktan çok, kendinizi yansıtmayı yeğlersiniz. İçinizdeki maneviyat, renklerle özdeşleşir ve aşka başka bir gözle bakarsınız suda. Ve ne kadar isteseniz isteyin ve beklentiniz ne olursa olsun, son sözü su söylecektir!..
Kırmızı aşklarımızı attık tekneye
şehvet kıvamında açılıyordu küçük odacıklarımız
düşlerimizde öldürdüğümüz kızılcık sevgililer
suda yüzen asılsız sebeplerdi,
hislerdi duyumsayamadığımız…
her vuruşumda parmak ucumda hissizlik
düşen boyaların arsız yapışkanlığı delip geçiyordu bedenini
yayılıp daralan pürüzlü dairelerdi aşklarımın çocukları
ve maviler sıkıştırdığında kırmızı anılardaki hüznümü
sen fırçamda sıkılmamış boya,
işlenmemiş bir oya kadar masumdun!
Gül dalında dikensi özgürlükler acıttı bilirsin ruhumuzu
ucunda at kuyruklarından silkelenen asi sineklerdi renkler
boyalar geçmişe açılan camdan köprülerdi şeffaf
gözyaşlarında karışıp kalan suyun gerildiği noktada
acılarımız kâhin değneği başımıza inen
iktidarsız bir yatak hükümdarlığının göstermelik yönetimi
arzularımız şirin çocuk oyunlarıydı
sonradan oluşan
renklerimizde…
Acının süvarisi, matemin emir eri, hasretin cariyesi
ödünü patlattığın morlar inşa ettin kendinden kopup
yüzyılın esneyen uykusuzluğunda
parmağında hissettiğin an da düşürdün
rengin hâsletini
Açılıp geri dönmeyen bir kız gibi bildik de çeşm-i bülbülleri
ebruli akşamlarını sefere çıkardık kâğıtların dilinde
laleli gelgit hüzzâmlarda battal çığlıklarımızdı çığırından çıkaran
bekâretine hazan sürülü öfkeli geceyi
dur yeniden uyandırma…
üç kapılı beş oda, açılmayan kırk kilit
tekneye vurulan gem
dalgalı neyzen öpücüğü
tarağa budanmış su
altında uyuyan tasâvvuf kimliğimizi
bulandırma
Hadi sevda
melankolik rengimin eski lahiti
gece uzun ve sancılı olsa da gün
dağların ardından doğar
kırmızı aşklar batar
ebru ölür
dert biter
renk solar
kuru bir küfür gibi çekilir ruhumuzdan su!
( Renklerin dillenip avaz tuttuğu yerde başlar aşk!) Nevzat KONŞER
Kasım 08