0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
23
Okunma
Kıyametini seyrettim Nihal’in;
Her öfkesi bir âlemdir, bilirim.
Kızdıkça sükûtuna vurulur perde,
Güzelliği yangınlardan süzer hâlini.
Bir bakışı ki, dünyayı dondurur;
Bir sözü ki, sırlar perdesini yırtar.
Mistik bir nehir gibi çağlar içimde,
Onu kızdırmak, aşkı yeniden yazmak gibi.
Nihal, ey Nihal!
Öfken ateşten bir mühür,
Gönlümde gizli bir sırra vurulur.
Kızdıkça tazelenir aşkımız,
Bir tasavvuf ki, bedenle buluşur.
Senin gazabın, ilahî bir kamçı;
Bana çizdiğin her dert, bir remiz.
Bu öfke değil, hakikate yolculuk;
Kızdıkça parlıyor aynamız.
Diyorlar: “Kızma!” Ben isterim ki kızasın;
Öfkende bile bir zarafet, bir ince sızı.
Mistik bir raks bu, bedenle ruh arası;
Kızdıkça dökülen sözlerin, şiir oluyor Nihal.
Aşkın metafiziği: Öfke ve sükût arası;
Sen susarken, kalbimde Kâbe’yi tavaf eder hasret.
Her “kızışın” bana bir miraç;
Yükseliyorum, öfkenle kanatlanmış.
Ey Nihal!
Senin güzelliğin, öfkenle tamamlanır;
Bir mum ki, yanmakla güzelleşir.
Kızdıkça ruhumuzun perdeleri aralanır;
Aşk, bu sırra ermekse eğer,
Ben senin her kızışına âşığım.
Bu çağdaş bir tasavvuf,
Seninle dünyalık bir ilahîlik;
Öfken ve aşkın, iki kutup;
Dönüyorum, dönüyorum…
Nihal, artık sır oluyorum.