0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
30
Okunma
Sen kızdın.
Öfken, billur bir kılıcın soğuk ışıltısı gibi çıktı sessizliğinden.
Her hışmınla bir perde yırtıldı sanki,
Ve sende, bende, her şeyde
Güzellik denen o esrarlı nakış belirdi.
Kızdıkça Nihal,
Sükûtuna gömülmüş inciler döküldü dudaklarından.
Bir tebessümle sarmaladığın dünya,
Öfkenle çırılçıplak kaldı.
Bu çıplaklık, hakikatin ta kendisiydi işte.
Senin gazabın bir aynadır Nihal,
Kendi varlığımın tozlanmış yüzünü gördüm.
Kırılan, aslında bendim.
Kızdın, ve her kızışında
Ruhunun atlas kumaşından dokunmuş bir sır çözüldü.
Bu öfke neyin nafilesi?
Aşkın ateşten bir harfi mi?
Yoksa benliğimi yakan,
Vuslatıma perde olan
İlâhî bir tuzak mı?
Mistik bir denklem bu:
Kızdıkça güzelleşmek.
Öfken, bir nehrin yatağını değiştirir gibi
Değiştirdi kaderimi.
Her hiddetinde yepyeni bir âlem doğdu,
Ve her âlem, senin isminle başladı: Nihal.
Bu çağdaş bir münâcât artık,
Duvarsız, formsuz, sınırsız.
Senin öfken bir meditasyon,
Suskunluğun bir ayin.
Ve ben, kırdığım her camdan
Senin yüzünü seyrediyorum.
Kız Nihal, kız!
Ta ki güzelliğin,
Varlığın özüne işlesin.
Ta ki ben,
Kırıp dökerek de olsa,
O aynada kendimi bulayım.