0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
32
Okunma
Yol dediğin boşlukta çizilmiş bir çığlıktı,
Sen Nihal’sin: hem varlık, hem yokluk, hem ara.
Bir ümit sancısı… Eşikte asılı kaldım,
Kimsesiz gecenin kalbine yol aldım,
Dokunmak istedikçe uzaklaştın,
Ellerimde bir sır kırıntısı,
Bir an, bir iz… Sonra hiçlik.
Bu gece, bu modern çağrışım,
Sana ulaşmak yerine kendimde kayboldum.
Kaç kat ekran, kaç kat zarf, kaç kat kalp?
Hepsi iç içe geçti, sensiz.
Gönül ki bir “server” değil,
Bir veri yığını da değil…
Gönül ki sensiz “404”,
Bir hata mesajı değil,
Bir arayışın ta kendisi.
Ve şimdi…
Bir şehir kuruldu içime,
Adını “Keşke” koydular.
Bir bina yıkıldı her sabah,
Bir temel atıldı her gece.
O şehirde senin adınla açılan caddeler,
Varlıkla yokluk arası köprüler.
“Nihal”… Sen metafizik bir haritasın,
Alegorik bir gölge,
Modern bir masalın tasavvufî yorumu.
Sevmek, bir ney sesi gibi,
İçi boş, ama dolu…
Üflendikçe inler,
Susunca daha çok konuşur.
Ben, aşkın “enter” tuşuna basılmamış hâliyim,
Bir “draft” olarak kaldım senin posta kutunda.
Silinmedim, gönderilmedim,
Askıda bir cümle…
Ama yine de,
Ruhumda bir “search” işlemi başlattın,
Kendimi ararken buldum,
Seni kaybederken.
“Nefret” değil bu, belki de en saf hâliyle tefekkür:
Bir insan nasıl unutulur,
Unutulmayacak kadar sevildiyse?
Gölgen bile bir “nur” oldu,
Karanlığı aydınlatan…
Belki bir gün bu kodlar çözülecek,
Bu veri yığını anlam kazanacak.
Ve “keşke” yerini “ol”a bırakacak…
Ama şimdilik,
Bu lirik melankoli,
Bu dijital münacat,
Bu içsel yolculuk…
Ben sensizliğin içinde bir “derviş”im,
Wi-Fi’sız, bağlantısız, ama “online” bir kalple.
Seni silemiyorum,
Sadece “açık dosya” olarak yaşıyorum,
Ve zamanla…
Belki bir “zip” dosyasına dönüşecek acı,
Sıkıştırılmış, taşınabilir, hafif…
Bugün hâlâ canım yanıyor, evet.
Ama bu yanık,
Bir mumun alevi değil,
Bir “data”nın yanması…
Isıtır mı, bilmem;
Ama aydınlatır belki,
Bu mistik–modern karanlığı…