0
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
34
Okunma
ah, nihal…
keşke aksini bilmeseydim senin,
veya bilmek denilen o karanlık ırmağa
hiç düşmeseydim.
bir gece ki tenha,
ayak izleri silinmiş,
yol sen, yol bensiz…
ışık dediğin:
ucu görünmez bir muma dönüştü,
yaklaştıkça sönen,
dokunmakla eriyen.
ellerim hep havada kaldı, nihal,
avuçlarımda yeller esti.
şimdi içimde bir sükût çölü,
ne kızgın kum, ne fırtına…
sadece susuzluk.
sadece bağlı kollarım,
çözülmez düğümlerinle.
sensizlik denizine sensiz yelken açtım,
gölgen gemimin gövdesine yapıştı.
“bitti” diyen dudaklarım,
hâlâ senin adınla titriyor.
kızgınım ben kendime,
çünkü sevmek suç oldu sana karşı,
ve ben suçumu sırtımda taşıyorum.
ey nihal,
ömür seninle mi geçecek,
yoksa senin yokluğunla mı?
ikisi de aynı kapıya çıkar belki…
zira sen çıkmazsın artık kalpten,
kalp seninle yaşamayı öğrenir,
bir sır gibi, bir iz gibi,
yaraya dönüşmez,
nura dönüşür.
ateşi söndürmek değil derdim,
ateşle yanmayı bilmek.
seni unutmak değil,
seni bir dua gibi taşımak…
belki bu “keşke” bir gün
“ikilik”ten düşer,
“bir”e erir.
belki aynada gördüğüm
artık sen değil,
senliğim olur.
fakat bugün…
bugün köz daha taze,
duman hâlâ gözümde.
nihal, sen bir remz oldun,
vuslatı olmayan bir yol…
ve ben o yolda yürürken,
yol oldum belki de kendime.