0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
26
Okunma
Keşke seni tanımasaydım, Nihal…
Bu yük bazen öyle sessizce biniyor omuzlarıma ki,
içimde bir “iyi ki” kırıntısı kalmış gibi görünse de,
asıl ses, küllenmiş bir çığlık:
“Keşke…”
Çünkü seni sevmek,
kimsesiz bir gecede ışığı kovalamaktı.
Işık sen, ben oldum karanlıkta yolunu gözleyen…
Uzandım, dokunamadım;
sana yaklaştıkça sen uzaklaştın,
bense hep aynı yerde kaldım,
bekledim,
bildim ki gelmeyeceksin,
yine de bekledim.
Şimdi içimde bir sessizlik derin,
ne kırgınlık tam, ne sitem…
Sanki dünyanın ağırlığı omuzlarımda,
ve hiçbir şey yapamıyorum.
Elim kolum bağlı.
Sensiz bir ömürde,
seninle geçiyor her an.
Bir yanım “bitti” diyor, öbür yanım “daha değil”…
Kendime kızıyorum, sana kıyamıyorum.
Sevmediğin halde sevmekle suçluyorum ruhumu.
Soruyorum:
Bu yol seninle mi sürecek,
yoksa senin gölgenden mi ibaret kalacak?
Bilmiyorum.
Ama biliyorum ki,
sevdiğini kalpten çıkarmak değil belki de mesele…
Orada durmayı öğrenmek.
Bir yara gibi, tam kapanmaz,
ama acı diner zamanla.
Belki benim kaderim sensizliğe alışmak değil,
senin varlığında yanmayı sükûnete döndürmek…
“Keşke” demek nefretten değil,
hatta aşktan…
Öyle derin ki sevgim,
unutmak ihanet gibi geliyor ruhuma.
Ve belki bir gün,
“keşke”miz “iyi ki”ye dönüşecek…
Ama bugün,
bugün hâlâ yanıyor içimdeki ateş,
hâlâ sen,
hâlâ Nihal…
“Aşk, terk edilmiş bir gecede yıldızı kaybetmek değil;
yıldızın içinde kaybolup, kendi karanlığını aydınlık sanmaktır.”