1
Yorum
12
Beğeni
5,0
Puan
116
Okunma

Yağmur, şehrin unuttuğu sokaklara
ince bir hüzün gibi düşerken,
içimde yıllardır susan bir çığlık
yavaşça kabarıyor geceye.
Kaldırımlar ıslak, rüzgâr yorgun,
ama en çok ben üşüyorum
sensizliğin daralan eşiğinde.
Yokluk…
Adı bile karanlık bir gölge.
Omzuma çökerken belli belirsiz,
nefesimi kırıyor, içimi titretiyor.
Sen gideli dünya değil,
ben dönmeyi unutuyorum.
Yandım yar…
Senin adın geçtikçe içimden
küllerim bile üşüyor.
Yağmurun kokusu doluyor genzime,
sanki her damla seni söylüyor.
Her biri bir hikâye, bir anı,
bir kez daha beni senden uzağa savuruyor.
Yürüdükçe seni geride bırakmıyorum aslında—
yalnızlığın kıyısında
yeniden sana yaklaşmanın sessizliğini taşıyorum.
Bulutlar ağır, gökyüzü yırtık bir perde,
şehir uyumaya çalışıyor ama ben değil.
İçimde sakladığım kelimeler
gecenin koynunda ağırlaşıyor.
Bağırmak istiyorum adını
rüzgârın uğultusuna karışsın diye,
ama sesim yok—
yalnızca içimin duvarlarında
dönen bir sessiz çığlık var.
Yandım yar…
Bir kez daha söylüyorum karanlığa,
belki duyarsın diye
belki yağmur seni bana getirir diye.
Çünkü yokluğun bir ateş değil,
söndürülmeyen bir kor gibi
her gece yeniden içime düşüyor.
Gece derinleştikçe
yağmur sürüyor, izlerim siliniyor,
kaldırımlar anlamsız, şehir solgun,
ben ise senin yokluğunda büyüyen bir gölge.
Her damlada adını duyup
her sessizlikte sana daha çok yaklaşıyorum.
Yağmur dinince anlıyorum ki:
Sensizlik bir mevsim değil,
içimde sonsuz bir iklim.
Yandım yar…
Ve her yağışında dünya değil,
ben sana yeniden düşüyorum.
5.0
100% (3)