0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
39
Okunma
“Nihâl-i Bâd-ı Hürriyet”
I
Rüzgâr dediğin nedir ki, Nihâl?
Sâkin duramaz yüreğim, esiyor...
Bir uçurum sesiyle doluyor
İçimin ıssız kırları.
Sen saçlarını savurdukça rüzgâr
Bir âyet gibi okunur tenimde
Sükûtu paramparça eden bir
İlâhî nefes bu, biliyorum.
II
Meyveler düşer dalından âh...
Olgun bir sancıdır rüzgâr, Nihâl!
Savurur günahlarımı bir bir
Göğe savuran o görünmez el.
Seninle yıkanırız bu rüzgârda
Çıplak ve tövbekâr bir su gibi
Tenimizde kalan son sır da
Akıp gider bilinmeze doğru.
III
Ey dağı delen ıslık, ey yel!
Getir şu deli zincirimi kır!
Nihâl’in saçlarından bir tel
Bana kâfidir cenneti gör.
Bu esintiyle yandı küllerim
Bir yangının harabelerinden
Yeni bir doğum sancılarıyla
Kopup geldi işte ruhum.
IV
Rüzgârla gelen, rüzgârla gider
Bu aşk da öyle bir girdap, Nihâl!
Kim anlar ki seninle beni
Sır olup uçan iki yaprak?
Sana dokundukça bu hafif yel
Ağırlaşır, bir küre olur döner
Evrenin kalbinde sallanan
İki çıplak ruhuz işte biz.
V
Artık sustu bütün sözler
Rüzgârın diliyle konuşuyoruz
Nihâl’le ben, iki sessiz harf
Yazılıyoruz kader defterine.
Bu esinti sonsuzluktan mı?
Yoksa Nihâl’in nefesinden mi?
Bilinmez... Ama her savruluşta
Bir daha doğuyor aşkımız.