1
Yorum
2
Beğeni
5,0
Puan
59
Okunma
Yabanıl otların kokusu,
kadim bir ezgiyi uyandırıyor rüzgârın dilinde;
su kıpırdıyor, sanki eski bir söylence
yeniden yazılıyor senin adınla, Nihal.
Belki bu kez sonbahar
vurgun yapamayacak gönlün ırmağına;
çünkü su, seninle konuşan bir sır şimdi,
düşmeyen bir yaprak, çözülmeyen bir düğüm.
Ova, neşeli bir ıslık tutturmuş,
sanki acıların kefaretini
senin sesinin gölgesinde ödüyor.
Her rüzgâr, her kıpırtı, her titreşim
“varlık bir aşktır” diye fısıldıyor.
Doğa, aşkı savunmada,
ama bu aşk dünyevi bir gölge değil—
ilahi bir sızı, semanın göğsüne işleyen bir nur,
ruhumu sarıp sarmalayan derin bir zikir.
Ey Nihal,
senin adın,
ışığın karanlığa hükmettiği o eski mitlerden kalma;
benim gönlümdeki ateşse
Hızır’ın nefesiyle diri kalmış bir sır.
Sen geçince rüzgârlar yön değiştiriyor,
sular sana uymak için akışını yeniden düşünüyor,
ve ben,
yeryüzünün bütün masallarını
senin gölgenin önüne secde düşürmek için
yeniden yazıyorum.
Çünkü aşk, seninle
hem bir mit, hem bir gerçek,
hem bir sır, hem bir varlık
hem de yokluğun içinden doğan
sonsuz bir hikmet.
5.0
100% (1)