0
Yorum
7
Beğeni
5,0
Puan
104
Okunma
“Ölümden Beter Bekleyiş”
Karanlık bir dağın yamacında yalnız bir adam oturuyordu. Yolu çoktan taşlara gömülmüş, dostları rüzgârın hatırasına karışmıştı. Gökyüzü ne doğuyor ne de batıyordu; zaman, paslanmış bir kılıç gibi onun ellerinde ağırlaşıyordu.
Göğsünde kırık kılıçların izi vardı. Her darbe, bir dostun ihaneti ya da bir hayalin çöküşüydü. Ama o hâlâ nefes alıyordu. Yaralı bir kartal gibi kanatları kırılmış, uçurumun kenarında bekliyordu. Uçamazdı artık, ama düşmeye de razı değildi.
Rüzgâr, eski destanları ağlatırken onun içinden gizli bir feryat yükseliyordu: “Ölümden beter bu bekleyiş.” Yine de gözlerinde küçük bir kıvılcım sönmemişti. Çünkü biliyordu: Yıkıntılar arasında bile insanın direnişi, kaderin en sessiz çığlığıydı.
Ve o adam — Yani ben Avamir — karanlığın içinde vazgeçmeyen o kıvılcımın sahibiyim
Yollar çıplak, yürek yorgun,
Toprakta kuruyan bir can var,
Rüzgâr ağlatır eski destanı,
Ölümden beter bir bekleyiş bu yar.
Gecenin koynunda yankı var,
Sessiz çığlıklar, gizli feryat,
Yüreğimde binlerce yangın,
Dermanı yok, ya da kim arar?
Kimsesiz sokaklar ağlar bana,
Dostlar uzak, düşman yakın,
Hasretim kara toprak gibi,
Ezgisi yok, çığlığı var.
Beklerim, beklerim sabaha,
Ne doğar ne batar gökyüzü,
Ölümden beter, bu bekleyişte,
Yüreğimde kor ateşler,
Ellerimde buz kesmiş sessizlik.
Kırık kılıçlar göğsümde,
Sarsar beni zalim rüzgâr,
Soğuk geceler yırtar tenimi,
Benliğim sığınacak liman arar.
Yaralı bir kartal gibi,
Kanadımda dikenler gizli,
Uçamam, düşerim uçurum,
Ama vazgeçmem, direnişim gizli.
5.0
100% (2)