0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1233
Okunma
“Manolya’nın Gecesi”
Gece yarısını çoktan geçmişti. Avamir, masadaki kırık tabaklara bakarken, içindeki suskun fırtınayı hissediyordu. Rakı kadehte artık yoktu; yerini, içini sızlatan sönmeyen bir ateş almıştı. Her damla, Manolya’nın yokluğuyla daha da ağırlaşmış bir yalnızlığı hatırlatıyordu.
Yağmur dışarıda nazikçe çiseliyor, içerideki sessizlikle birleşiyordu. Avamir düşündü: belki iki kelâm yetebilirdi; fazla konuşmaya gerek yoktu. Sessizlik, bazen en ağır yük olabiliyordu; ama o yükü paylaşmak, hafifletecek tek şeydi.
Avamir, masanın kenarındaki zeytin tanesini eline aldı. Kırılgan bir umut gibi duruyordu. “Kal bu gece,” dedi kendi kendine. Kalbinin fısıltısını, Manolya’ya bir çağrı gibi duyurmak istedi. Çünkü elleri titriyordu; bir çocuk gibi, savunmasız ve korkak… Ama yine de denemek istiyordu.
Eskiden Avamir bir çağlayandı; sesli, güçlü, coşkulu. Ama şimdi kurumuş bir nehir gibi, sessizce akıyor, içinde boğulmadan sadece var olmaya çalışıyordu. Kalbi, Manolya’nın varlığını hissetmek istiyor; dokunmak, sarılmak, ama her şeyden önce birlikte bir sessizliği paylaşmak istiyordu.
Gecenin ortasında, Avamir kendini açtı: “Gitme Manolya. Kal bu gece yüreğimde. Ve dokun bana, sadece kalbinle… Çünkü ikimiz de çok üşüdük.”
Yağmur hâlâ çiseliyordu, ama içindeki boşluk yavaşça dolmaya başladı; sessizlik artık bir yük değil, bir bağ halini alıyordu. Kadeh kadehe denk geldiğinde, rakı değil, paylaşılan yalnızlık ve sıcaklık içlerine yayıldı. O an, Avamir ve Manolya’nın yokluğunun gölgesi, birlikte ısındıkları bir anıya dönüştü; dokunmanın ve kalmanın, susmanın bile bir sevgiyi anlatabileceğini fark ettiler.
Gitme Manolya
Saat gece yarısını çoktan geçti,
Rakı kadehte değil artık,
İçimde bıraktığı acı kaldı,
Sönmeyen bir ateş gibi,
Karanlıkta titreyen.
Masada kırık tabaklar,
Ve kırılgan bir umut…
Bir zeytin tanesi,
Kırılma, otur,
Kal bu gece, Manolya.
Dışarıda yağmurun sesi,
İçimde suskun bir fırtına,
İki kelâm yetsin bize,
Çünkü bazen en ağır yük,
Sessizliktir.
Gidersen,
Anason kokar dudaklarım,
Yolumu kaybederim,
Belki utanmam ama mahcubum,
Bir çocuk gibi,
Ellerim titrer sensiz.
Kolu komşuyu da rahatsız ederim,
Bir rezilliğe daha yazılır adım,
Şehirde aşk bile,
İsmiyle utanır oldu,
Bir hayalet gibi saklanır artık.
Eskiden,
Gürleyen bir çağlayandım,
Şimdi suskunum,
Kuruyan bir nehir gibi,
Sessizce içine akıyorum,
Boğulmadan.
Gel,
Derman olma bu gece,
Ama dert ortağım ol,
Birlikte susalım biraz,
Kadeh kadehe denk gelsin,
Yaraya kadar gitsin rakı.
Ben sensiz,
Kurumuş bir dal gibiyim,
Can suyu verilmemiş,
Unutulmuş bir bahar gibi,
Solgun ve yalnız.
Haydi,
As ceketini duvara,
Yık ne varsa aranda,
Gitme Manolya,
Kal bu gece yüreğimde.
Ve dokun bana,
Dudağınla değil sadece,
Kalbinle…
Çünkü ikimiz de çok üşüdük,
Sevişmeden önce,
Sarılalım biraz.