0
Yorum
6
Beğeni
0,0
Puan
361
Okunma
El değil, Ata yurdu idi yaşadığı yer.
Ömrü yol kadar aksakalı da bayağı uzundu.
Sicim gibi yağan yağmura rağmen yürüyordu patika yolda.
Demirci değildi, duvar ustası!
Elinde çekici, bir de murcu vardı.
Ortalık sessiz, çöl gibiydi.
Bir taşı aldı eline, yontmaya başladı.
“Ya Hak!” deyip vuruyor, ama bir parça dahi kopmuyordu.
Gökte leş kuşları dolanıyordu.
Kafasını kaldırdı, ellerini açtı semaya.
“Ya Hak, Ya Muhammed, Ya Ali!
Ya Hak, Ya Muhammed, Ya Ali!
Ya Hak, Ya Muhammed, Ya Ali!
Ya Hızır!
Ya Baba Mansur!” dedi.
Sonra çekici kaldırdı, bir tane vurdu, taş ikiye bölündü.
Aradığını bulmuştu sanki.
Koca kayayı ikiye bölmenin sevinciyle “Ya Allah!” deyip kopan parçayı belindeki örkene sarıp sırtına aldı.
Babadan kalma yıkılan evi onarıyordu.
Çamuru yaptı, taşı koydu üzerine.
Ben de sessizce yanaştım yanına.
Selam verdim, “Aleyküm selam” deyip belindeki ipi açarak kucak açtı.
Elini öpüp beline sarıldım.
Miski amber kokuyordu mübarek.
Boyu posu yerinde,
Her bir eli benim iki elim,
Her bir ayağı da benim iki ayağım kadardı.
Kaşları upuzun, bıyığına da makas değmemişti.
Hemen yanı başımızda ocak, ocağın üzerinde kara demlikte çay demleniyordu.
“Kimsin sen, nereden gelirsin, nere gidersin evlat?” diyerek elimden tutup ismimi sordu.
“Veli,” dedim.
Bıraktı elindeki asasını toprağa.
Çayları doldurmaya çalıştı, engel olup elinden almaya çalıştım.
Bırakmadı mübarek…
“Ben ev sahibi, sen misafirsin evlat. Otur bakalım yerine,” dedi.
Kuş tüyü hafifliğiyle çayımızı doldurdu çatalyürekli Hasan Dedem.
Sohbeti çok tatlı, kendisi de derya gibiydi.
Çok soru sordu, birkaçına verdim cevap.
Sonra, “Gün kimin hesabına tutar akşamı, evlat?”diye sordu.
Sus pus olmuş, cevabını bilmediğim için kafamı öne eğmiştim.
“Gafil gezme şaşkın, öğren ve öğretmeye bak!
Unutma; ‘Kâmilin el kesmesi ikna ile, cahilin el kesmesi kılıç ile olur,’ yeğen!
Bizim inancımız tamdır Hakk’a.
Önce kendini tanı.
Nefsine hâkim ol.
Dört kapı, kırk makamı öğren.
Mürşidin süzeğinden geç.
Pirine hüsnüzan eyle.
Gittiğin yolda dosdoğru git.
Yoldan çıkıp olma asi.
Kötülüğü herkes yapar,
Sen iyilik ehlinden ol.
Hakk’ı savun, haksızı Ulu Divan’a havale eyle.”
Hasan Dede konuştukça ben batıyordum.
“Elindeki tek sermaye cahilin taşı olanlar değil; gerçeği fark eden göz, kararmak bilmeyen köz, utanmayı bilen yüz, bir de kanun gibi söz gerek bize, evlat.
Berdar olma!
Biz, harabat ehli, Hazreti Hünkâr’ın fukarasıyız.
Bilmemek değil, öğrenmemek ayıptır!
Kendine iyi bak, bir daha hiçbir ana doğurmaz seni,” diyerek ayağa kalktı, bastonunu alıp gitti.
Ben de peşinden giderek onu izlemeye devam ettim!
Saygı ve sevgilerimle.