5
Yorum
26
Beğeni
5,0
Puan
751
Okunma
gece yarısı
cinnete dönen gözlerim kan çanağı
gömülünce yalnızlığın mor odalarına
kaç çeşit ölüm buluyorum ihtiyar düşlerimden yüzüme bakan
gamzesi alınmış gün tırnağını çıkarmadan önce
onların da gözleri maviydi
biliyorum
sürgün şarkılar
içimin öfkesine yerleşen kuşlar
ve karanlık sokaklarda koluma giren ağaçlar
bilmem neresinde hayatın
kulağımda sesleri boğulurken aklımın sel ağıtlarına
topluyorum her uğultuyu
düşük yapmış caddelere
kimseler sayfa sayfa tenimde susuyor
hüzne işlenen satırların uyanık duygularında
dururken aç yorgunluğum
uzaklığı seviyorum
konuşurken tarihler adımlarım sessiz
sakın çocuklar duymasın
şehir insanlar içime biriktikçe boşalıyor
soğuk taşlarda adressiz maskelere basıp geçiyorum
sızısı kendi ağızlarında yalancı tortu
acının ayazında ölüme karışan bu şarkıyı yıllarca dinlerim
üstelik rüzgarlarında kulakları var basamaklarımda
bağırırlar kavrulan bir boşluğa
duvarlarınızdan silin ayak izlerimi
öyle gidin
ben kara trenlerle kendime döneceğim
ki
her çocuğun bir babası vardır uyuyan uykularında
kefenlesem sizi birkaç şiir gibi hatıralarıma
sokar mısınız başlarınızı kiminin gülüşleriyle denizlerime
nice denizler savurmadı mı seslerinizi dağlara
dağlar kımıldanmadı mı çoğalarak özlemlere sonra
oturmayın öleceğinizi düşünerek buralara
tutabilsem ah yalnızlığı vuracağım şakağından
gölgemde ayışığı kıvratırken cevizleri
bilmez misiniz
bir yaprak bile kımıldasa titriyor ellerim
soyunuyor bütün maviliklerim
yalnızlık içime çörekleniyor
yüzüme toprağa koyup kaçabilsem keşke
mutluluğu öper gibi hayatın telaşlarından
........
5.0
100% (13)