4
Yorum
12
Beğeni
5,0
Puan
2989
Okunma

Biricik Sevgili Gökyüzüme..
Kazancı’ya istiklal’den transit geçiyorum..
Terastayım.Sokakları yalnızca ölgün lambalar aydınlatmıyor artık.
Nereden çıktıktıkları bellli bellirsiz bir sürü spot ışıkları yakıyorlar..
Spotlar bilimkurgu filmi gibi soğuk ve mat bir dekora dönüştürüyor semti.
Bu semtte eskiden işportacı kovalardı yasa koruyucular..
Belediyeler artık yasal birer değnekçi oldular..
Şimdilerde sokak konseri yapan sanatçıların peşine düşmüşler.Sanki
eski zamanda atlı süvariler köle devşirmeye koşturuyor.
Sana sanat ve kapitalizmi anlatmayacağım fakat yorucu bir
günün sonunda hazır havada serin rüzgarlar varken
ilkin bu semtten bahsetmek istedim..Olmadı.Gözlerimizin
içine baka baka o kadar çok şeyi yakıp yıkıyorlarki
yalnızca bir semti anlatmak çok fazla lüks gibi duruyor bu anda..
Öyle ya,ya yıkılan-yakılan insanlığımız!..
..Gelecek sayısında kapağı Akgün Akova’nın smirna’nın
Çiğli derlemeleri aydınlatacak..Ve ben Akovanın bir kitabından bahsedeceğim sana..
’Kaplumbağa Güncesi’..Hani orda diyor ya Kaplumbağa hızında yazıyorum diye,
aslında yazdıklarının nasıl da çalakalem olmadıklarından ve dehşet hummalı bir
çalışmanın farkındalığını işaret ediyor Akova..
’Uyuşuk bir kaplumbağa gündoğumunu yakalayamaz’
Yangından kurtulan su kaplumbağasına bir milyon cümle
kuruyor ya Hoban,içimden akşamın tosbahası olurmu diye
düşünüyorum..Ya da alt komşumun güzelim turuncu tosbaha
arabasında bir sabah o gün doğumunu yakalamak gibi..
Yaşar kemal’in,küçükken kırdığı kaplumbağa kabuklarının
onu ileriki yaşlarda üzüntüden hasta ettiğine üzülmeyi
bırakmam ’Kaplumbağa Güncesi’nden sonra oldu..
S.Erözçelik in orman yangınlarında kapluğaların durumuna
derin üzüntüsünden bir farkı yok..Erözçelik’in İstanbul
Smirna arası sözcük taşıyan kaplumbağaları olduğundan hiç
şüphem yok..Üstelik Smirna,Erözçelik’in Akova gibi
düşkenti bile değil..
’Bana bir oyuncak alanın çocukluk arkadaşı olurum’
Çocuk ruhlu insanlara öteden beri müthiş bir ilgim var
ve belki Akova en çok bu yüzden düşlerimin çocuk ruhlu şairi..
Senin Mutluluğun kaç kişilik?.Bana bir dahaki sefere yalnızca bunu yaz olur mu..
Senin de içinde incinmiş bir çocuk var mı?..Sokaktan getirdiği
üstü başı toz içinde,dizleri kanayan bir çocuk?..
Senin de içinde rüzgara kollarını iki yana açmış uçak yapan
bir çocuk var mı?..Senin çocukluğunda seksek var mıydı?
Akova’nın çocukluğunda topaç ve bilyeler varmış..
İnsanın büyüdükçe çocukluk oyuncaklarının artması
keşke yalnızca imgelerde kalmasa..
Dün gece büyümüş halimdeyken anımsadım..
Bana hala bir çay borcun var.Hiç gidilmemiş cafede..
Çocukken oyun dışına çıkan yanardı,büyüyünce
en çok susan..Hiç değilse kilometre levhalarına küsmeyelim diye
’Hadi sende’ edanı al öyle gel..
Biliyorsun mızıkçılık yalnızca çocuklara dairdir..
Sevgice kal Saydamsu..
Şubat 2013-
Teninde güneşler gezdirenim
Birazdan ay yürür gider
gökyüzü bohçasına doldurur yıldızları
gece susar
gemilerin kampana sesleri uzaklardan işitilir
sonra sen çıkar gelirsin
öyle sessiz,öyle derin,fakat olanca canlılığınla
kıpırdamadan boşluğa bakakalırız
orman sessizliğine geçer dünya
çıplak gece en güzel elbisesini giyer
bavullardan bahar tadında rüzgarlar çıkar gelişine
dilsiz çağlar,yasak sözler,ama hepsi
bazen surlarından ötürü bazen de
kaybetmeyi gözle alamayışımdan
söylenmeyi bekleyen sözler tekmil umut,
yazılıp silinir o kutucuğa binlerce kere
kabına sığmaz kelimeler cümlelerde
Teninde güneşler gezdirenim
O kutucuğu kadraja benzetiyorum biliyormusun
kadaraja geceleri ve uzun metrajlı düştüğünde hele,
Temmuz’unu bekleyen filmin şeritleri dönüp duruyor aklımda
Bazen sokağın yokuşu,bazı şarkıların notaları
Temmuz’un ortası,içimin koridorları hep sana çıkıyor
en çok da,denize inen yolları sana bağlıyorum,ki
adın geçsin uzak yakın limanlarda
susamış tüm şiirler
kimin bahçesine asar susuzluğunu bilirmisin
birbirlerini görmeye hazır adresler,bir de
kayıp heceler sözcüğünden kurulan cümleler
okullarda okutulan tüm kitaplar yalan
öyle olmasa
bu yeni harfler,bu sarılmalık harfler
kimin alfabesinden böyle
Teninde güneşler gezdirenim
şimdi gece olur ve ben yine
kutucuğu yapboz tahtasına dönüştürürüm mevsimlik alfabelerle
hiç değilse
bir dahaki sefere yalnızca bizi yaz olur mu..
Alfabenin cımbızıyla çıkaralım
içinden beş harfi
duru bir nehir aksın içimizin vadisinden
diğer harfler akıntıya kapılmadan geçsin karşıya
şarkılar söylesin martılar cilveli teknelere
gece en uzun eteğini giyip
bağdaş kursun göğün dizleri dibine
bir sözcüğün cebine muhtacız hala
(lehte her kes bir ağacı düşler..
benim ağacımın dalları beş harfin ontolojik hali)
5.0
100% (14)